Üç Günlük Dünya
Çekirge, Bir İki Üç
Allah Kurtarmış
#mikroöykü878
İçime Dolan Karanlık
Binbir Kedi Masalları
Karbon Monoksit Bir Hüzün
Vicdansızlar
Hap
Kabus Tarihi
Biyolojik Çim Biçme Makineleri
Pompei'de Mangal
Adlandırılmayan
Sekte-i Kalp
[ SEKTE-İ KALP ]*
Kedi bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında ilerliyordu. Böyle tuhaf durumlarla karşılaştığında yaptığı gibi bir dilek tuttu. Yağmur durdu. Su kesildiğinde çeşmeden gelen tıslamayı andıran bir ses geldi gökyüzünden. Kedi silkelendi. Kaygıyla gökyüzüne çevirdi bakışını. Dilekle birlikte tuttuğu son nefesini verdi. Kedi çöpü karıştırmaya durdu. Doktor ölüm raporunu mühürledi: Sekte-i Kalp.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü166
Rukiye Canbolat'a
Beş Milli Patik Modeli
[ BEŞ MİLLİ PATİK MODELİ ]*
Bir çile ip alıp nar ağacının altına oturdu. Örmeyi düşündüğü patik için bir model düşünüyordu. Başlayalım da arkası gelir, dedi kendi kendine. Bahçenin ortasındaki kayanın üzerine konan kuş tuhaf sesiyle bir şarkıya başladı. Beş mille ördüğü güzelim patiğine bu bed sesli nursuz kuşu model koyacak değildi. Ertesi gün patik bittiğinde çıkan modele kendisi de şaşırdı biraz. Nar taneleri arasında tahta bir kuş duruyordu. Kuşun kalbinin olduğu yer de boş kalmıştı.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü177
olmuyor'a
Zaman Yok
[ ZAMAN YOK ]*
Dünya'ya sürgün edilmiştik. Bir dere kenarında oturuyorduk. Ben, üzülmeyin, dedim ayağa kalkıp, burada da toprak var, ateş var, su var, hava var. Herkes bana döndü. Burayı da cennet gibi yapabiliriz, diye ekledim. Ama zamanımız yok, dedi Selim. Nasıl zamanımız olmaz, dedim hayretle. Çünkü, dedi, zaman daha sürgün edilmedi!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü255
@BDnmzblk'ye
Kedisever
[ KEDİSEVER ]*
Tabureye oturmuş kucağındaki kedinin sırtını okşayarak gökyüzüne bakıyordu Selim. Dalmıştı. Kedinin tüyleri birden diken diken oldu. Tırnaklarını Selim’in etine geçirip kucağından atladı. Huysuz kedi, anın bütün keyfini kaçırmıştı. Şimdi soluğu patronun yanında alır, şikâyet ederdi kendisini kesin. Kaderden kaçılmaz, dedi Selim içinden, kovulmadan bari ben istifa edeyim.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü259
Betül'e
Araf
[ ARAF ]*
Sosun Gümüş'e
Dikiz aynasından bakınca kaza yerini gördü. Arabanın camını indirdi. Görevli meleğe bileti uzattı. Tek gelmişsiniz, dedi melek. Eşim, dedi Umut, hayatta kaldı. Bekleme salonuna geçip, eşinizi orada bekleyebilirsiniz, dedi melek, burada zaman çabuk geçer!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü414
Hepsi Bir Rüyaymış
HEPSİ BİR RÜYAYMIŞ
Kübra Çakır'a
Hepsi bir rüyaymış, dedim içimden. Gözlerimi tavana dikerek yatakta uzandım bir süre. Sonra kalktım. Yatağı topladım. Lavaboya gittim. Elimi yüzüm yıkadım. Mutfağa geçip çay koydum. Yumurta haşlamak için kullandığım eski demliğe su doldurup içine iki yumurta bıraktım, onu da ocağa koydum.
Bilgisayarı açtım. Almayı düşündüğüm küçük zeytinliğin fiyatına baktım. İç çekip kapattım. Fiyatlar çok yüksek ama her gün umutla bakıyorum. Denize yakın zeytinliklerin çoğu otel oldu zaten. Amcamın geçen yıl sattığı zeytinliğe yapılan otele de Zeytin Bahçesi adını vermişler hakaret gibi! O bahçede yüz yıllık ağaçlar vardı. Güzelim zeytin ağaçlarını kesmek için bir kiralık katilin vicdanına sahip olmak gerekir. Evet, para kimsede vicdan bırakmamıştı ya da vicdan herkesten önce paragöz olmuştu.
Meteor değil Metafor
Hasene Gün'e
Öğrenciler kürsüdeki hocalarını dikkatli bir şekilde dinliyordu. Hoca kendi sesinin şehvetine kapılıp coştukça coşmuştu. Kibri kara bir bulut gibi sınıfın üzerine çökmüştü.
Orta sıralarda oturan bir öğrenci not defterini çıkarıp ‘bunalım’ yazdı. Sonra defteri kapatıp çantasına koydu. Pencereye baktı. Dışarıda inceden bir yağmur yağıyordu. Bulutlar koyu bir is gibi göğü kaplamışlardı. Hoca elindeki tebeşiri kürsüye vurup ‘meteor’ yazdı tahtaya. Kelimenin altına iki çizgi çekti sertçe. Ne demek olduğunu biliyor musunuz, diye sordu. Pencereden dışarıya bakan genç elini kaldırdı. Ama hoca sözü bir başka öğrenciye verdi.
Zaman Atı
ZAMAN ATI
Irmak Güneş'e
Selim, Saat Teknolojileri ve Bilim Dalı’ndan mezun olduktan sonra amcasının desteğiyle yüksek lisansını yapmak için Avrupa’ya gitti. Saatler üzerine yaptığı okumalar sırasında karşılaştığı bir kitap onun Çin’e gitmesine vesile oldu.
Çin’de bir saat ustasının yanına çırak olarak girdi. Yıllarca onun yanında saatler üzerine eğitim aldı. Ustası bu hasbi genci sevdi. Ona icazet verip, onun büyük üstatlar arasına girmesini sağladı. Selim, o yıl büyük üstatların yaptıkları gizli toplantıya ustasıyla katıldı. Toplantının yapıldığı yer Zaman Tapınağı adı verilen bir yerdi. Selim burada beş yıl kaldı.
Limon Kolonyası Kokan Uzaylılar
LİMON KOLANYASI KOKAN UZAYLILAR
Saklanarak'a
Uzay gemisi semalarımızda görününce tüm ülke savaş durumuna geçti. Kahvelerde suyumuzu alacaklarından, çay ocaklarında toprağımıza göz diklerinden, kafelerde de ruhlarımızı gemilerinin enerjisini sağlamak için yakıt olarak alacaklarından bahsediliyordu. Cami minberlerinden hocalar düşmana karşı inançlı olmamızı vaaz ediyordu. Ellerinde tırpanlar bulunan uzaylı görselleri ortalıkta dolanıp duruyordu.
Tabi gerçek kısa bir süre sonra anlaşıldı. Dostça bir ziyaret için gelmişlerdi. Herkesin içi rahatladı. Kimsenin de uzaylılarla dövüşmeye niyeti yoktu. Uzaylılar, ellerine limon kolonyası dökülüp gül lokumlarıyla karşılandılar. Siyasilerin uzun nutuklar attığı, halk oyunları ekiplerinin gösteriler düzenlediği törenlere katıldılar. Çok sıkıldıkları yüzleri olmadığı için pek anlaşılmıyordu ama bir gece sessizce ülkeyi terk ettiler. Giderken yanlarına sadece bir tırpan almışlardı hatıra olarak. Çünkü elden ele dolaşan resimleri çok görmüş, tırpana hayran olmuşlardı.
[ izzet koçak ]
Sen Hiç Melek Gördün mü?
Nur Sena Tınmaz'a
Mataramdaki son yudumu da içtikten sonra çölde susuzluktan ölmem için gereken tüm şartlar oluşmuştu. Selim, bu düşünceme hemen muhalefet şerhi koyup, çıkmamış candan umut kesilmez, dedi. Çıkacak can benimki, dedim, sen keyfine bak. Bir süre hiç konuşmadan ilerledik.
Selim, şu sedire otur da biraz dinlen, dedi. Oturdum. Buz gibi ayran getirdi. İçtim. Selim, ben öldüm değil mi, diye sordum. Yok, dedi, sadece şuurunu kaybettin. Kendime gelebilecek miyim, diye sordum. Cevap vermedi ama eliyle çölün ortasını gösterdi. Ilgımların arasından beyaz bir küheylana binmiş ölüm meleği geliyordu. Gözlerim yaşardı. Ne oldu, dedi Selim üzüldüğümü düşünerek. Ne olacak, dedim tuhaf bir coşkuyla, bu kadar yakından hiç melek görmemiştim.
[ izzet koçak ]
Kaçak Merhamet
[ KAÇAK MERHAMET ]*
*ricakeş'e
Ülkede merhamet kalmamıştı, kalan da karaborsaya düşmüştü. Ellerinde bir miktar cesaret kalan iki genç, mayınlı araziyi geçip komşu ülkeden bir teneke kaçak merhamet soktular ülkeye. Sabah jandarma baskın düzenleyip hepsine el koydu. Merhameti aralarında paylaşan askerlerden biri tabakasından çıkardığı son cıgaralarını gençlere ikram etti idamlarından hemen önce.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü429
Şemsiye
[ ŞEMSİYE ]*
Yağmur yağıyordu. Pencereden dışarıya bakıyor. Bir şemsiyesi olmadığına üzülüyordu. Şemsiyesi olmadan dışarı çıkamazdı. Bu annesinin kati şartıydı. Bir gün biriktirdiği parayla bir şemsiye aldı. Yağmur yağarken sevinçle kendisini dışarı attı. Şemsiyeyi ise hiç açmadı.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü862
Vişne Bahçesi
VİŞNE BAHÇESİ
muhayyel'e
Toplamaya ara vermiştik. Birer bardak çay alan kendisini bir ağaç gölgesine bırakmıştı. Yorucu bir işti vişne toplamak, iş olan her şey yorucu değil midir zaten. Küçücük vişneleri tek tek dalından koparmakla geçen saatler. Sonra topladıklarınıza bakıyorsunuz, bir avuç! Vişnenin toplamasını değil sadece terletmesini seviyorum ben. Terletmenin ne olduğunu bilmiyorsanız gidip google amcaya sorun, kısacık bir öyküde bunu size anlatamam.
Hatice karşımda oturmuş eline aldığı bir vişneye hayranlıkla bakıyordu. Ona baktığımı görünce gülümsedi. Acaba, dedi, vişneler hayal kuruyor mudur? Kurmaz olurlar mı, dedim. En iyilerinin hayali terletme olmak. Hatice terletme sevmedi. Elindeki vişneye hüzünle baktı. Onun için en iyisini temenni etmiş olmalı ki vişneyi ağzına attı. Hiçbir şey söylemedi. Tüm nefesini verip çekirdeği üfürdü, gözleriyle ne kadar uzağa gittiğini ölçtü. Mesafeden duyduğu hoşnutluk yüzüne yayıldı. Ben de bu arada hayal kuran vişne adına seviniyordum. Hatice, ne de olsa, aramızda içi temiz olanlardan biridir.
Meryem Çavuş’un sesi duyuldu. Hadi kızlar, iyice saldınız kendinizi, vişneler kendi kendine toplanmıyor. Sesle bahçeye tekrar bir hareket geldi. Kıpır kıpır vişne toplamaya başladı herkes. Boş kovalara düşen ilk vişnelerin çıkardığı sesler bir süre sonra kesildi. En küçüğümüz Ayşe, eline aldığı testiyle ağaçların arasında dolanıyor, isteyenlere toprak kokulu çömlek testinin suyundan veriyordu. Her eğildiğinde vişneçürüğü rengindeki şalının ucu önüne düşüyor. O da bardağı uzatırken, bir baş hareketiyle düşen ucu geriye doğru savuruyordu.
[ izzet koçak ]
Park
PARK
Elif Akçay'a
Yavru köpek çimenlerin üzerinde koşturup duruyordu. Arada sahibine bakıyor ve onun orada olmasından aldığı güvenle her seferinde çemberi biraz daha genişletiyordu.
Köpeğin bu neşeli hali, yan bankta oturan çiftin de dikkatini çekmişti. Adam ayağıyla önlerindeki bebek arabasını sallarken, kadın elindeki iyi anne ve baba olmakla ilgili ders kitabını dizlerinin üzerine koymuş, kızları büyüdüğünde ona da böyle şirin bir köpek almanın iyi bir fikir olacağını eşine anlatıyordu. Eşi onu gülümseyen bir yüzle onaylasa da içinden köpek yerine kedi almanın daha mantıklı olduğu geçiriyordu. Köpekler ona çok dürüst geliyordu, yalanın böyle somutlaştığı bir zamanda kedi gibi bir mahlûkun ancak her seferinde dört ayağı üzerine düşebileceğine inanıyordu. Bir süre daha orada sohbet ederek oturmaya devam ettiler.
Yavru köpek, boynuna takılan tasmayla gününün geri kalanını hapis olarak geçireceği rezidansın 17. katına doğru giderken sahibinin peşinden hüzünle ilerliyordu. Parktan çıkmadan önce sahibi köpeğin bataryalarını değiştirmeyi ihmal etmedi.
[ izzet koçak ]
Toza Gömülen
Bugün de dışarı çıkmamıza izin vermediler. Yurdun içerisinde de dolaşmamıza müsaade etmiyorlar. Odalarımız seçimlerden sonra hücrelerimize dönüştü. Allah’tan imdadımıza yurdun karşısındaki eski binanın yıkılışı yetişti.
Üç gündür iş makineleriyle yedi katlı binayı kat kat yıkıyorlar. Binaya tümdengelim uyguluyorlar. Çatıdan başladılar, pencereleri ve kapıları söktüler. Sonra yedinci kattan başlayarak usul usul yıkıyorlar, dökülen molozlar kamyonlara yüklenip, bina mezarlığına defnedilmek için götürülüyor.
Yağmur İzleri
[ YAĞMUR İZLERİ ]*
Selim çok kızmıştı. Elini masaya vuracak, kapıyı çarpıp çıkacaktı. Ama yapmadı. Tuttu kendini. Onun yapmadığını düşünceleri yapmıştı. Elini masaya vurmuş, kapıyı çarpıp sokağa çıkmıştı çoktan. Düş yüzünde dışarıda yağan ahmak ıslatanın bıraktığı yağmur izleri vardı.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü879
Tutsak
[ TUTSAK ]*
Kafese kapatılmıştık. Ellerimize zincir, ayaklarımıza prangalar vurulmuştu. Yaptığımız şey öylece oturup beklemekti. Bir gün bir anahtar hayal edip onunla tüm kilitlerimi açtım. Diğerleri bunu yapamadı. Anlamıyorsunuz, dedim, ellerimiz değil tutsak olan, zihinlerimiz!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü848
Hayati Yalanlar
[ HAYATİ YALANLAR ]*
Kurt Vonnegut'tan bir kart daha aldım. Postacı kartı bezgin bir şekilde elime tutuşturup uzaklaştı. "Yepyeni, harika yalanlar uydurmazsanız insanlar yaşamak istemeyecek." yazmıştı karta. Telefon çaldı. Yeni bir intihar vakası vardı. Onu yaşaması için ikna etmeliydim!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü847
Kuş Beyinli
[ KUŞ BEYİNLİ ]*
Sırtım pencereye dönük çalışıyordum. Biri pencereyi tıklatınca korkuyla sıçradım. Ne de olsa altıncı kattayız. Döndüğümde valizi elinde bir kuşla karşılaştım. Güneye gidiyormuş. "Beynin benimki kadar büyük olmasaydı," diyor veda ederken alayla, "buraya takılıp kalmazdın!"
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü846
🎨 Rukiye Canbolat
Bulanlar Vazgeçenlerdir
[ BULANLAR VAZGEÇENLERDİR ]*
Bulanlar ancak arayanlardır, deyip bizi yola çıkardılar. Ne aradığımızı bilmiyorduk ama bulunca anlayacağımızı söylediler. Yolculuğun ikinci gününde aramayı bırakıp Selim'le geri döndük. Bizi kapıda karşılayanlar bu kadar erken dönüşümüze hayret ettiler. Buldunuz mu, dediler şaşkınlıkla. Bulduk, dedik kendimizden emin. Neyi buldunuz, diye sordu biri. Bu kadar aramanın yeterli olduğunu, dedik. Böyle bilgelik mi olur, dedi bir başkası. Ne yapalım, dedik, biz de bulduğumuzla yetineceğiz!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü845
Ellerimde Bir Demet Karanfil
[ ELLERİMDE BİR DEMET KARANFİL ]*
Elimde bir demet karanfille beni görünce hemen sordu. Üstat nereye gidiyorsun? Sesindeki alay yüzüne yayılmıştı. Sevdiğimin yanına, dedim çiçekleri göstererek. Nerede oturuyor, diye sordu. Sana ne dememi bekliyordu ama yapmadım. Oturmuyor aslında yatıyor, dedim. Geçmiş olsun, hasta falan mı, dedi merakla. Yok, hasta değil atlattı, dedim. O şimdi ölü, diye sözü açılmış gediğe yerleştirdim. Ne diyeceğini bilemez bir halde kıvranmaya başladı. Başın sağ olsun, dedi. Sen sağ ol, dedim ihtihzayla, sevdiklerimiz zaten birer birer bizi terk ediyor!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü844
Umut Var mı
[ UMUT VAR MI ]*
Bizim bakkalın adı Umut. Umut Bakkaliyesi. İçeri her girdiğimde, umut var mı, diye sorarım. Bakkal Kadir güler, taze bitti, der bazen; bazen de Umut arkadaki odadan çıkar. Buradayım hocam, der. İçim neden bilmiyorum umutla dolar. İki ekmek, bir miktar umut alıp çıkarım. Umut eve varmadan tükenir, ekmek hep bayatlar.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü843
İroni Bağımlısı
[ İRONİ BAĞIMLISI ]*
Bu divanın sadece filmlerde olduğunu sanıyordum. Doktor karşımdaki tekli koltuğa oturup ayak ayak üstüne attı. Cildi oldukça kaliteli görünen bir defter açtı. Kendinizi kasmayın, rahatça uzanın, dedi. Ayağımda ayakkabılar varken uzanamıyorum, dedim. Çıkarabilirsiniz, dedi ama ortalığa yayılma ihtimali olan kokuyu düşünüp vazgeçtim. Divana bir güzel uzandım. İroni bağımlısı olduğunuzu ne zaman fark ettiniz, diye sordu doktor. Ben fark etmedim. Çevremdeki insanlar fark etti, dedim. Nasıl, dedi doktor, sizin ironi bağımlısı olduğunuzu mu söylediler? Yok, dedim, öyle demediler. Ben bir şey söylediğimde, gerçek mi söylüyorsun, şaka mı yapıyorsun, anlamıyoruz, dediler. Ben de bir dedektif tutup konuyu araştırmasını istedim. Araştırmayı yapan dedektif dedi ironi bağımlısı olduğumu. Doktor, gözlerini elindeki defterden kaldırıp, "Gerçek mi söylüyorsunuz, şaka mı yapıyorsunuz!" dedi şaşkınlıkla.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü842
Leke
[ LEKE ]*
Koltuğa uzanmış kitap okuyordum. Birden gözüm karşımdaki tekli koltuğun köşesindeki yokluğa denk geldi. Tedirgin oldum. Kitabı bırakıp hanımın yanına gittim. Kolundan tuttuğum gibi salona getirip koltuğun kenarındaki yokluğu gösterdim. Hanım anlamamazlıktan geldi. "Burada bir leke vardı," dedim, "şimdi yok!" Hanım oldukça sakin. "Evet," dedi, "bu sabah sildim." Gözlerim hafiften doldu ama hanım bir leke için gözyaşı döktüğümü anlamasın diye kendimi toparladım. Oysa onun varlığına ne kadar da alışmıştım. Varlığına alıştığım şeyin şimdi yokluğuna alışmak zorundaydım. Bu benim için hiç kolay bir şey değildi. Hanım odadan çıkınca, aklıma bir fikir geldi. Elime kalemi alıp lekenin hatırasına her zaman bulunduğu yeri karaladım. Eskisine benzemiyordu ama en azından anısını yaşatmaya devam edecektim. Böylece huzur içinde kitap okumaya geri dönebildim.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü841
İpini Koparan Kukla
[ İPİNİ KOPARAN KUKLA ]*
Başkalarına yardım etmek istiyorsan bir an önce kendini iplerden kurtulmalısın, dediklerinde bu söz ona çok anlamlı gelmişti. Eline makası alıp ipleri kesince tüm dermanı da kesildi sanki, öylece yığılıp kaldı. Hiç hareket edemez hale geldi. Kendisine ne yaptığını anladı ama artık çok geçti. Bazılarını hayatta tutan tek şey iplerdi. İpini koparan bir kuklanın kendisine faydası yoktu ki bir başkasına olsun!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü840
Tuhaf Bir Yüz
[ TUHAF BİR YÜZ ]*
Bugün kaldırımda yürürken yanımdan bir adam geçti. Uzun bir süre adamın yüzündeki tuhaflığı düşündüm. Garip bir durumdu. Adamın yüzünün neden tuhaf geldiğini kendime açıklayamıyordum. Sonra yanımdan bir başkası daha geçti. O zaman diğer adamdaki tuhaflığın ne olduğunu açıklayan jeton paraşütle iniş yaptı başıma. "Buldum," diye bağırdım yolun ortasında. "Adamın yüzünde maske yok!"
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü880
Hikayedeki Hayal Kırıklığı
[ HİKAYEDEKİ HAYAL KIRIKLIĞI ]*
İç sesim beni sorguya çekiyor uyandığımdan beri. Hayır, kadro yetersiz de değil ama aynı iç ses, bir iyi polis oluyor, bir kötü polis... Ses tonu biraz değişiyor da anlıyorum art niyetini. İç sesime sesleniyorum, beni duyuyorsan; bu hikayedeki hayal kırıklığı benim, bunu kabul et artık. Başka sorumlu arama!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü838
Ağabey
[ AĞABEY ]*
Kendisinden önce ölen ağabeyinin nüfus kağıdıyla okula başladığını anlatıyordu amcam. Çoğunlukla, dedi amcam, küçük kardeş değil de öldüğü söylenen ağabey olduğumu düşünüyorum!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü837
İdam ve İşkence Aletleri Sergisi
[ İDAM VE İŞKENCE ALETLERİ SERGİSİ ]*
Sanat galerisi o gün sıra dışı bir sergi için kapılarını açtı. Sanatseverler günlerdir yapılan reklam kampanyasının da etkisiyle sergilenen eserlere büyük ilgi göstermişlerdi. Her eserin önünde küçük gruplar toplanmış. Eserler hakkında sanatçılarıyla konuşuyorlardı. En çok ilgiyi ise cansız bir mankenin sallandığı darağacı çekmişti. Sanatçı ortalarda gözükmüyordu. Galeri yöneticisi de bir türlü sanatçıya ulaşmayı başaramamıştı. Onun yerine tebrikleri almak için darağacının yanına gittiğinde küçük dilini yutacaktı. Sabahtan beri darağacında sallanan manken, sanatçının tâ kendisiydi. Boynuna astığı yaftaya da, "Bu bir intihardır!" notunu düşmüştü.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü836
Eksik Bir Şey
[ EKSİK BİR ŞEY ]*
Onunla avluda volta atarken karşılaşıyorduk. Birbirimize aşina olunca sohbet etmeye başladık. Bir gün bana, içinde bir eksiklik olduğundan bahsetti. Bu eksikliğe 'şey' adını vermişti. Her şeyin sebebi bu eksiklikti. Aynı eksiklikten bende de vardı. Adı da kalpti!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü835
Rabia'nın Daktilosu
Rabia'nın daktilosu artık iş yapamayacak hale gelmişti. Onu taşı kaktüs şeklinde bir mezara gömdü. Bu ilginç mezar taşının anlamını soranlara: Yazmak, diyordu, çölde su aramaya benziyor. Bu arayışta rahmetli daktiloma her sarıldığımda canımı yakmaktan hiç çekinmedi.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü834
Rüya
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü793
Hikaye Defteri
Kurban Bayramı Mesajı
*[ izzet koçak ]
#derkenar
Yaşam Koçu
#mikroöykü449