Kuyudan Başlar Bazı Göğe Yükselişler


[ KUYUDAN BAŞLAR BAZI GÖĞE YÜKSELİŞLER ]*

Kardeşlerim beni tutup kuyuya attığında çok korktum. Nasıl olup da ölmediğime, bir yerimin kırılmadığına şaşıyorum. Bir müddet bunun bir şaka olduğunu ve gelip beni çıkaracaklarını düşündüm. Adım Yusuf değildi ama ben de gelip beni kurtaracak bir kervan beklemeye başladım. Hayra yordum, uyanıkken gördüğüm rüyayı. Ne kardeşlerim geldi, ne de kervan. Kurtulmak için gösterdiğim tüm çaba boşa gitti. Ruhum göğe yükselirken gördüm kuyunun dibinde çürümeye bıraktığım cesedimi. Kuyunun dibinde çok acı çektim ama benim de göğe yükselişim sonuçta bir kuyuda başladı.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü768

Badi


[ BADİ ]*

Saatlerdir uğraşıyor ama her biri bir tarafta olduğu için ortalık bir türlü toparlanmıyordu. Öfkesi iyice kabardığında herkesi içtima alanına dönen salona topladı. Salonda toplananlar bu öfkeden payını aldıktan sonra, "Özellikle size söylüyorum," diyerek parmağını sallayan Ayşe Hanım. "Bir daha badinizden ayrılır, arazi olursanız; makinenin yüzünü göremez leş gibi ortalıkta kalırsınız," diyerek kendisini en çok yoran çorapları da yüksek perdeden fırçalamayı ihmal etmedi.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü767

Orta Sahada Yalnız


 [ ORTA SAHADA YALNIZ ]*

Nasıl bir oyuncu muydum? Mücadele gücü kuvvetli, ama yeteneği kıt bir oyuncuydum. Beni oyuna hep tabeladaki skoru korumak için alırdı hoca. Bu yüzden oyuna girebilmek için yedek kulübesinde skorun lehimize olmasını beklerdim. Skor lehimize ve ben oyuna girmişsem, kazanan taraf olmanın haklı gururundan pay alırdım. Tabi bu çok sık olan bir şey değildi. Beklemeyi hocanın yanında otururken öğrendim. Ama hoca, bir gün devrim gibi bir karar aldı. Oyuna benimle başladı. İlk on birde adımı görünce nasıl heyecanlandığımı tarif edemem. Sıfır sıfırı muhafaza edecektim. Oyunu oynanmaz hale getirecek, mümkün olduğunca çirkinleştirecektim. Böylece üst üste dostluğun kazandığı maçlar yaptık. Aslında dostluk kazanmıyor, sadece berabere kalıyordu. Kazanmanın ve kaybetmenin heyecanı ortadan kalkınca, önce hoca gitti takımın başından, sonra kirli oyunun baş tezgâhtarı olarak görüldüğüm için ben. Bizim gidişimizle takım toparlandı. İlginç bir şekilde benimle aynı özelliklere sahip bir oyuncu koydular sahanın ortasına ama ileriye yetenekli bir golcü aldılar. Sorunun bende olmadığı böylece anlaşılmış olsa da oyundan alınmıştım ve bu beni figüranı olduğum hayata da küstürmeye yetti. O günden beri beklemenin bir sanat olduğu bu istasyonda gece bekçiliği yapıyor, istasyon hikayecilerinin son nüsha öykülerini okuyorum.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü766

Büyü Bozumu


[ BÜYÜ BOZUMU ]*

Yıllar önce okuduğu kitabı sahafta görünce birden heyecanlandı. Sahafın gözünden bu heyecan kaçmadı. İki lira isteyeceği kitaba on lira istedi. Sahafla giriştiği uzun bir pazarlıktan sonra kitabı beş liraya aldı. Eve dönünce ilk iş olarak kitabı okumak istiyordu. Evde iş çıkmasın diye dışarıda bir şeyler yedi. Eve gelince salondaki okuma koltuğuna kurulup okumaya başladı. Heyecanı sayfalar ilerledikçe yavaş yavaş kayboluyordu. Büyü bozulmuş, fark ettiği şey canını yakmıştı. Beklediği bu değildi. Çok değişmişti. Değişen kitap olsaydı bu kadar üzülmezdi ama değişen kitap değil, kendisiydi!

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü765

İçinde Kelebekler Uçuşuyordu


[ İÇİNDE KELEBEKLER UÇUŞUYORDU ]

Önümde yürüyen adam tuhaf sesler çıkararak yere tükürdü. Kaldırımın üzerinde köpüklü, balgamlı tükürüğü görünce öfkem birden kabardı. Adamın duyacağı şekilde, “Annesi böyle bir hayvanlık yaptığını görse kahrından ölürdü.” dedim. "Ölmediyse de zaten bu lama yüzünden insan içine çıkmıyordur," diye de ekledim. Adam omzunun üzerinden, bana mı diyorsun, bakışı attı. “Sana diyorum lan lama,” dedim kontrolsüz bir öfkeyle. “Tükürdüğünü sana yalatırım ama güzelim toprağa pis ağzını sürüp iyice mundar etme şimdi. Çek git!” diye ünledim. Adam beni tartıp hafif sıklet bulunca üzerime doğru gelmeye başladı. Kendisini çiğneyip atacağıma ihtimal vermiyordu. Yakama yapıştığı anda adamın karnında kelebekler uçuşmaya başladı. Kelebeklerin kanatları jilet gibiydi. Adam acıyla inleyip yere yıkıldı. Eliyle iç organlarını toplamaya çalışıyordu yerden. Etrafımıza küçük bir kalabalık toplanmıştı. Kimsenin yerde yatan adamı umursadığı yoktu. Herkes elime konan kelebeğin kanatlarına hayran olmuştu.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü764

Deprem


[ DEPREM ]*

Yazar masasının başına geçti. Bilgisayarını açtı. Yazmaya başladı. İçindeki kelimelerin parmak uçlarından sızıp ekranda görünmesi heyecan vericiydi. Heyecanını kontrolü bir şekilde metne aktarmayı umuyordu. Her şey yolunda giderse iyi bir öykü yazacaktı. Beklediği gibi olmadı ama. Bir kelime tüm heyecanı üzerinde toplayıp, beklenmedik bir anda yazarın parmak uçlarını yarıp ekranda belirdi. Öykünün tüm dengesi bir anda bozuldu. Cümleler çöktü. Paragraflar dağıldı. Betimlemelerin beti benzi attı. Karakterler korkuyla kaçıştı. Yazar ne yapacağını şaşırdı. Tüm enerjisi açığa çıkmış ve kurgu darmadağın oluvermişti. Durdu. Derin bir nefes aldı. Öyküden geriye kalan yıkıntıya baktı. Parmakları klavyenin üzerinde hareket edemiyordu. Öykü parmaklarının üzerine çökmüştü sanki. Gözlerini kapattı. Bir ses duydu sonra, kimse var mı, diye sesleniyordu bir yerlerden.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü763

Kralcı


[ KRALCI ]*

Kral çıplak, diye bağırdı adam. Kalabalıkta bir dalgalanma oldu. Yanındakilerden biri, "sanki biz bilmiyor muyuz," dedi yumruğu adamın gözüne indirirken. "Önü sonu düşünülmeden her doğru her yerde söylenmez," diye de ekledi. Adam yerde kıvranırken kral alkışlarla konuşmasına devam etti.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü762

Kırılacak Eşya


[ KIRILACAK EŞYA ]*

Onu boynuna astığı yaftadan tanıyordum. Bir dosya kâğıdı büyüklüğündeki yaftasının üzerinde “Dikkat Kırılacak Eşya” yazıyordu. Gün boyu sokağın bir köşesinde durup bekliyordu. Kimseyle konuşmuyordu. Kendisini kırılacak eşya sanan bir deli kabul ediyordum. O, dekorunun bir parçasıydı sadece gözümde. Bir sabah yerinde göremedim. Öldüğünü söylediler. Ondan geriye durduğu yerde yaftası kalmıştı. Yaftayı elime alıp arkasına baktığımda, “Ben bir kalp taşıyordum ama siz buna hiç dikkat etmediniz!” yazıyordu. 

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü760

İnmeyelim, Çıkalım


[ İNMEYELİM, ÇIKALIM ]*

Divana uzanmış, karşısındaki psikoloğun sorularına samimi cevaplar vermeye çalışıyordu ki, çocukluğunuza inelim biraz da, dedi psikolog. Yerinden doğruldu. Benim kaygım geçmişle ilgili değil, dedi öfkeyle, gelecekle ilgili; inmeyelim lütfen, artık ihtiyarlığa çıkalım!

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü747

Yok


[ YOK ]*

Korkuyla doktorun odasına girdi. "Selim Bey," dedi doktor elindeki raporlara bakarak, "içinizde bakmadık yer bırakmadık. Müsterih olun! En kuytu köşelere sinmiş olanlarını dahi tespit ettik. İçinizde her şeyin korkusu var Selim Bey; ama, üzgünüm, Allah korkusu yok!"

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü746

Bir İnsanı Tanımanın Yolları


[ BİR İNSANI TANIMANIN YOLLARI ]*

Bir insanı tanımak için eskiler, onunla alışveriş edilmesini, yolculuk yapılmasını ya da aynı yerde yaşamayı tavsiye eder. Ben de seni tanımak için bu üç yola başvurdum. Lakin sen benim amacımı sezdiğin için kendini benden ustaca saklamayı başardın. Tâ ki benim seni tanıma niyetim ortadan kalkıncaya değin. Ne zaman ki ben seni tanımanın yolunun senden uzaklaşmak olduğunu gördüm. İşte o zaman gerçek yüzünü gördüm, maskelerinin falso veren çatlaklarından.

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü745

Dört İşlem


[ DÖRT İŞLEM ]*

Ne oturuyorsun, boşları topla, dedi kahveci. Çırak, kendimden çıkarsam benden geriye bir şey kalmaz, dedi gözlerini kısıp. Kahveci çırağa beş kardeşi gösterip, çarparsam kendine gelirsin, dedi. Çırak, bu söyleyeceklerim galiba son bölüm olacak usta, dedi hiç çekerek!

[ izzet koçak ]*

#mikroöykü744