Kıvrılarak Akan Nehirler

Günlükler - I 



Hayat, bir düzlem üzerinde gitmiyor. Yaşadığım şeyleri belli bir aralıkla tekrar yaşıyorum. Zaman uzayıp gitmiyor; kıvrılıyor, büklümler çiziyor, dönüyor ve bir nokta olup kayboluyor. Sonra yeniden…

Bu döngüsellik karşısında iyi ki ölüm var, diyorum. Çünkü birçok duruma tahammül edemiyorum. Ve tekrar edeceklerini bilmek ne kadar olumlu olmaya çalışsanız da rahatsız edici. Ki ben hiç de olumlu bir insan sayılmam.

Bugün yalnızlığımın üçüncü, inzivamın, aradaki kopuklukları birleştirirsek, altmışıncı saati.

İnzivalar bana hep iyi gelmiştir.

Çoğunluğunu uyuyarak geçiriyor olmam inzivamı sıhhatini ne kadar bozar bilemiyorum. Umurumda da değil, sanırım.

Biraz kitap okuyor, biraz müzik dinliyor, biraz film seyrediyor, biraz yazı yazıyorum.

Geriye dönüp birçok şeye keşke diyorum, sonra keşke dediğim şeyi yaşamış olsaydım bugün başka keşkelerim olacaktı diye, keşkelerimi geri alıyorum.


Durmadan çay içiyorum. 

Kura Çekimi

Kitap Okuma Listesi



Bu yılın ilk listesini biraz gecikmeli de olsa bugün bitirdim. Yeni listenin kitapları karşımda duruyor ama hangisinden başlayacağıma dair karar veremiyordum. Sonunda ilk listeyi hazırlarken başvurduğum yöntemi uygulamaya karar verdim: Kura Çekimi.

Milyonlarca kitap arasında bunlar zaten finale kalan kitaplardı. Hangisini seçsem diğerine haksızlık ediyormuşum gibi geldi. Bu konuda hanımdan yardım alarak bir kura çekimi düzenledik. Kura çekimi sonuçları beni memnun etti, umarım kitaplar da memnun olmuştur. 


Kura Çekimi Sonuçları Tam Liste: 

1- Sahilde Kafka
2- Yaban Koyununun İzinde
3- Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık
4- Virgilius'un Ölümü
5- Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında
6- Ölüm Pornosu
7- Sürrealist Manifestolar
8- İmkansızın Şarkısı
9- Koşmasaydım Yazamazdım
10- Mülksüzler
11- Heba
12- Kum Koleksiyonu. 

Hancı ile Yolcu




"Kalbini kırdığınız insanların ortak özellikleri neydi?" diye sordu hancı. "Bir kalplerinin olmasıydı," dedi yolcu.


"Senin için yoldan daha önemli olan bir şey var mı?" diye sordu hancı. "Elbette," dedi yolcu "Yol ayrımları."


"Çok zeki bir insansın," dedi hancı. "Bu tamamen ölçme biçimine göre değişen bir şeydir." dedi yolcu.


"Çok gezen mi bilir; yoksa çok okuyan mı?" diye sordu hancı. "Meseleyi anlamadıktan sonra hangisini çok yaptığının bir önemi yok!" dedi yolcu.


"Yolculuğa nasıl başladın," diye sordu hancı. "Küçük bir adımla." dedi yolcu.


"Benim hancı, senin de yolcu oluşun bizim kaderimiz." dedi hancı. "Hanı bana devredip yolculuğa çıkmadığın sürece öyle." dedi yolcu.


"Ne o yüzün düştü." dedi hancı. "Bizim her şeyimiz bir düştü" dedi yolcu.


"Kafanın içine attığın köpek balığı ne oldu?" diye sordu hancı, "Çamura saplandı" dedi yolcu.


"İnsan sevildiğinden hiçbir zaman emin olamıyor." dedi hancı. "Ama sevdiğinden emin olabilir." dedi yolcu.


"Wittgenstein bu konuda ne demiş?" diye sordu hancı. "Başkalarının derinliklerine dokunma, demiş." dedi yolcu.


"Bu hayatta rahat etmek istiyorsan, suya sabuna dokunmayacaksın." dedi hancı. "Pislik içerisinde rahat edenler de var." dedi gülümseyerek yolcu.



Hancı ile Yolcu - İzzet KOÇAK - Mart 2015

Boşluk




Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Sınıftayım, her şey çok güzel başlamış. Öğrencilerimin birçoğunu kendimden daha çok seviyorum. Ders anlatıyorum, her şey yolunda böyle devam et, diye kendimi teskin ediyorum. Çünkü uzun zamandır anlattığım hiçbir şeye inanmıyorum. İnsanın kendisi inanmayınca hakikat bile gerçekliğini kaybediyor. İçimdeki coşku bir anda sönüyor. Öylece kalakalıyorum. Bu sınıfta, bu tahtanın başında, bu saçma sapan kelimelerle ne işim var, diyorum. Yanlış yerde ve yanlış zamanda olduğumu biliyor ama buna da inanmıyorum. Birkaç saniyelik bir asırdan sonra bu kez vazifesini yerine getiren bir ölü gibi devam ediyorum yaşamaya.

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Kitap okumak için kanepeye uzanmışım. Onlarca sayfasını okuduğum kitabı elime almış ve büyük bir iştahla okuyorum. Olayın içindeyim, kahramanın hemen yanındayım. Yazarın, o kelimeleri yazarken taşıdığı ruh halini hissetmeye bile başladığım bir anda. Öylece bir boşluk şimdiki zamanı kaplayıveriyor. Güneşe doğru yol alırken bir kara deliğe düşüveriyorum. Okumak bir anda tüm anlamını yitiriyor. Kitap bir anda kendisinden öç almak istediğim bir düşmana dönüşüyor. Yazarın aslında tam bir üçkâğıtçı olduğunu düşünüyorum. İçim daralıyor, boğazım düğümleniyor; kavi bir öfkeyle kitabı fırlatıyorum.

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Bu kez çok farklı olacak diyorum. Güler yüzle uyanıyorum. Yüzümde o dingin huzurun tüm emareleri. Espriler, şakalar, hayat dolu bir insan olup çıkıyorum. Çevremdeki herkesin yüzü gülmeye başlıyor. Her şey o kadar güzel giderken birden düşüyor yüzüm. Gözlerimdeki ışık sönüyor. Bakışlarım donuklaşıyor. İçimdeki merhamet kurşuna diziliyor. Umut kuşunun kafasını ellerimle koparıyorum. Ne olur ne olmaz diye ölü kuşu kafesine kapatıyorum. Bir acılık doluyor ağzımın içine, öylece duruyorum her şeyin bir boşlukta kaybolduğu o anda. O an, şimdiye kadarki tüm düşüncelerimden pişmanlık duyuyorum.


Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Hayat gelgitler arasında gidip gelirken hep yaşamayı seçmek zorunda bırakan içimdeki o kadim inançtan nefret ediyorum. Ona inat sokağa çıkıyorum, on beş dakika yürüdükten sonra eline geçirdiği insanları lime lime etmekten büyük zevk alacak canavarların vızır vızır geçtiği bir ana yolun başında duruyorum. On bir’de karar kılıyorum. Her bir canavar geçtiğinde yola biraz daha yaklaşıyorum. Dokuz, on ve işte tam on bir. Canavar büyüklüğüyle eş değer kornasını çalıp beni ezmekten kaçarak yanımdan geçiyor. Şoförün küfürlerine bende eşlik ediyorum.

Çünkü ben,

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım.