Binbir Kedi Masalları


BİNBİR KEDİ MASALLARI

Çadırın önüne küçük bir ateş yaktım. 
Develerin üzerinde gün boyu tuhaf bir huzursuzluk vardı.
Gecenin sükûnetiyle birlikte onlar da sakinleşmiş gibiydi.

Ateşin başına bağdaş kurup oturdum. 
Çöl gecelerinin anlam ve önemine binaen bir dakika hayatın anlamını tefekkür ettim.
Hayatın anlamını fazla düşünerek keyfimin kaçmasına izin veremezdim.
Ateşin üstündeki çaydanlıktan kupaya kaynar su doldurup sallama çaylardan bir tanesini içine attım.
Kahveden hiç hoşlanmam, not düşülsün.

Çaydan bir yudum aldım. 
Kötünün iyisiydi, iyinin kötüsüydü o kadar.
Kafka’nın Dava’sını elime alıp okumaya başladım.
Atmosfere uygun olsun diye Binbir Gece Masalları’nı okumamı bekliyorsunuz ama onu çoktan okuduğum içim bu hikâyede Kafka’ya razı olacaksınız.
Bin bir ayrı yazılır, ancak kitabın adında gelenekselleşmiş olarak bitişik yazılıyor. 
Çok saçma olması bence mantıklı.

Şehrazat’ın gerçek adının Serap olduğunu da bilmediğinizden eminim. 
Ben de yeni uydurdum çünkü.
O kadar hikâye, bir seraptan başka ne olabilir ki!

Yıllardır çöldeyim bir kez bile serap görmedim. 
Tuhaf.
Her yolculukta bu kez göreceğim diye umut ediyorum ama sonrası hüsran oluyor.
Bir seferinde çölün ortasında yüzlerce kedi gördüm.
Bu benim ilk serabım diye günlüğümü açıp hemen not aldım.
Ama sonra düzetmek zorunda kaldım.
Komşu ülkenin sultanı çok sevdiği faresinin bir kedi tarafında katledilmesi üzerine tüm kedileri ülkesinden çöle sürmüştü.

Uydu telefonumla Marslı arkadaşlarımı aradım. 
Gelip kedileri kurtardılar.
Yoksa çölün ortasında hepsi telef olup gidecekti.
Güney kutbunda telef oldular, orası ayrı bir mevzu. 
Koordinatları yanlış hesaplamışlar falan filan.

Salonun lambasını yandı.
Ne yazıyorsun diye sorarak tüm iştahımı kaçırdı peri kızı. 
Hikâye yazıyorum, dedim.
Öykü’dür o, dedi.
Bilmiyorum, dedim.
İyi, kolay gelsin, dedi.
Lambayı kapattı. 

Develer huzursuzlandılar.


[ izzet koçak ]
Güzide Demirhan'a

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder