Kuşçu Hasan


[ KUŞÇU HASAN ]*

Dünya, duyum eşiğinin milyarlarca kat üzerinde bir sesle dönerken o sessizce mezarlığa bakıyordu. Gözleri bir mezarın üzerinde takılıp kalmıştı. Bir kuş bu mezarın üzerine yuva yapmış, yetmezmiş gibi iki de yumurta bırakmıştı. Yüzünde muzip bir gülümseme belirdi. Yumurtaların üzerine bırakıldığı mezarın taşında Kuşçu Hasan yazmaktaydı.

*[ izzet koçak ]
#mikroöykü146

İz Hâli


[ İZ HÂLİ ]*
Sena'ya

Sabah kalkınca doğruca lavaboya gittim. Elimi yüzümü iyice yıkadım. O tarifsiz his yüzüme yapışıp kalmıştı. Biraz daha ovaladım. Sabunladım yüzümü. Sonra yine musluktan akan suyla iyice duruladım. Aynaya bakmaya korkuyordum. Öylece orada bulmaktan korkuyordum onu ya da bulamamaktan. Başımı yana çevirdiğimde onunla yüzü yüze geldik. İz hâlâ yüzünde duruyordu. Dünden kalan bir hüzünle gülümsüyordu.

*[ izzet koçak ]
#mikroöykü24

Dün, Bugün ve Yarın


[ DÜN, BUGÜN VE YARIN ]*

"Ben hafızası olmayan bir adamım!"

Düne dair her şey tüm kronolojik sıralamalardan münezzeh bir vaziyette, düz bir şerit gibi bugünün hemen ardında duruyor.

Yarın mı, güldürmeyin! Öyle bir şey de zaten yok! 

*[ izzet koçak ]
#izdüşünce

Görünmeyen


[ GÖRÜNMEYEN ]*

Bugün onu gördüm. Karşımdan geliyordu. Yanında birkaç kişi daha vardı. Beni görmüş, bundan dolayı mutlu olmuş bir şekilde bulunduğum yöne doğru geliyordu.

Ben de onun geldiği tarafa doğru yöneldim. Onu gördüğüm için mutlu olmuştum. Hızlı adımlarla ona doğru ilerledim. Aramızda bir kaç adım ve bir adam kalmıştı. Tam adını söyleyeceğim sırada beni hiç görmediğini fark ettim, yanındakine eliyle uzaktaki bir şeyi göstererek bir şeyler söyledi. Ben adı ağzımın içinde dolanıp durur bir vaziyette öylece kalakaldım. 

Hep birlikte eliyle işaret ettiği tarafa doğru ilerlediler, yanımdan öylece geçip gittiler. Sanki ben orada hiç yokmuşum gibi. Ben değil, gözle görülecek hiçbir şey yokmuş gibi göz ucuyla bile bakmadan uzaklaştılar.

Orada hiç kimse yoktu. 

Bu onu üçüncü görüşümdü. Onun beni hiç!

Son görüşmemizin üzerinden asırlar geçmiş olmalı. Beni tanımadı sanırım. Çok değişmiş olmalıyım. Beni tanıyabilmesi için tabi ki önce beni görmesi gerekiyordu. Beni görmeden tanıyıp tanımadığını bilemem. 

Bana hep beni görmüş gibi geliyor. Oysa o hiçbir zaman beni görmüyor. Görmemezlikten de gelmiyor, yanlış anlaşılmasın gerçekten görmüyor. 

Ben onu rüyalarımda da görüyorum. Onunla konuşuyorum. Eski günlerden bahsediyorum. Ortak hikayelerimizden söz açıyorum. O ise sadece dinliyor. Rüyalarımda da beni görmüyor sanırım. Hatta rüyalarımda duymuyor da. Daha bana hiç cevap vermedi. Rüyalarımın dışında onunla tek kelime konuşmadım. 

Onun beni görmediği bu  karşılaşmalarımızın ilki cenazedeydi. Mevtayı toprağa koyup üzeri defnedildikten sonra gömücüler dağılmıştı. Hoca, mezarın başında eğilmiş talkın vermişti. Hocanın söylediklerini duyacak kadar mezara yakındım. Hatırlatılan şeyleri biliyordum. Bana hatırlatmaları gerekmiyor. Hoca da gittikten sonra mezarın etrafında kimse kalmadı.

Taze bir mezar, taze bir ölü ve taze bir keder. 

 O, sonra tek başına mezarın başına gelmişti. Hiçbir şey söylememişti. Öylece bakmıştı. İçinden ne geçtiğini okumak için gözlerini görmek gerekiyordu. Ben gözlerini göremiyordum. Yüzünü de göremiyordum. Hüznünü hissediyordum sadece. O yine beni görmemişti. O çok mahzundu. Bense!?

Ah! Ne kadar aptalım ben.

Tabi ki göremez beni, şimdi hatırlıyorum.

O gün kaldırılan cenaze bana aitti. O benim mezarımın başında duruyordu öylece. Beni son kez görmek için gelmiş ama yine görememişti. Ben o günden beri onun sadece hayal ettiği bir şeyim artık. 

*[ izzet koçak ]
#anlatı