Kısa Bir Hikaye





Kısa Bir Hikaye / İzzet KOÇAK

Yağmur yeni durmuştu. Sırılsıklam bir vaziyette evin önüne geldi. Üzerimdeki sular yere damlarken o usulca basamakları tırmandı. Arkasında iz bırakmak hoşuma gitmişti. Bu güne kadar yaşadığı hayata dair ardında hiçbir emare bırakmamış biri için, bir süre sonra silinip gidecek olan sudan bir iz bırakmak tam bir uyum oluşturmuştu. Ömrünün kırkıncı yılındaydı ve yaşadıklarına dair anılar suyun üzerindeki yakamozlar gibi nasıl bir süre sonra yok olup gitmişse, merdiven basamaklarında bıraktığı izler de öyle kaybolup gidecekti.

Çelik kapı hafif bir gıcırtıyla açıldı. Metalin gıcırtısından oldu olası rahatsız olurdu. Yüzü ekşidi. Elindeki çantayı vestiyerin üzerine bıraktı. Çantadan vestiyerin üzerine su sızmaya başlamıştı. Ama o buna dikkat dahi etmedi. Kapıyı örtüp doğruca banyoya yöneldi. Antrenin başındaki boy aynasında kendisini görünce bir süre durakladı. İyi ıslanmıştı. Bu hali yüzündeki, kapı gıcırtısından kaynaklanan, ekşiliği alıp alaycı bir tebessüme bıraktı. Normal bir insan değildi, anormal olduğu da iddia edilemezdi, tuhaftı ve kendisini tuhaf bir adam olarak tanımlamaktan hoşlanırdı. Saçları tamamen yapışmıştı. Lacivert takım elbisesinin rengi birkaç ton koyulaşmıştı. İçindeki beyaz gömlek suya girip çıkmış olmanın etkisiyle artık beyaz değildi. Oldum olası renkleri tam olarak ifade edemezdi. “Islanmış beyaz”, dedi kendi kendisine ve doğruca banyoya gitti.

Sıcak suyun altında öylece durdu. Yağmurun sarıp sarmalayarak getirdiği serinliği bu kez yapay yağmurların getirdiği sıcaklıkla yok ediyordu. Yorucu bir gün geçirmişti, yıllardır birbirini takip eden tüm günlerinin oldukça sıradan geçtiğinin farkındaydı.  Her gün aynı yorgunlukları taşıyarak eve gelmek, tuhaftı. Yeni yorgunluklar edinmeye de hiç niyeti yoktu, bu da tuhaftı.

Banyodan çıktı, doğruca yatak odasına geçti. Gardıroptan kendisine mavi bir kot pantolon ve üzerine siyah bir kazak geçirdi. Siyah, en sevdiği renkti. Siyahı neden sevdiğini sorsanız, size söyleyecek çok fazla gerekçesi de yoktu. Sadece seviyordu ve bu onun her konuda en sevdiği gerçek dışı açıklamaydı. “Sadece Seviyorum.”

Karnenin Karanlık Yüzü

Kurmaca Günlükler - VIII 



Kelimeleri yine seçmekte zorlanıyorum. Yazdığım cümlelerin düşüncemi ifade edemiyor oluşu karşısında parmakların klavyenin üzerinde donup kalıyor.

Saatler ilerledikçe içimdeki keder, yüzümdeki çizgilere iyice oturuyor. Nasıl bu kadar körleşebildiğimi çözmeye çalışıyorum.

O hengamenin içerisinde neden onu göremedim!? Düşüncelerim neden şu anki kadar duru bir şekilde onu anlamaya meyyal olmadı!?

Neden sadece bir tebrikle geçip gittim!?

Oysa onun karnesi hayatın tüm karamsar karanlığına karşı pırıl pırıl parlıyordu.

Çevredeki o kadar gülümseyişin içerisindeki en esaslı gülüşü o hak ederken ben, yine hak etmediklerine inandıklarımın arasından sıyrılıp ona bir kucaklaşmayı esirgeyiverdim.

O bunu zaten beklemiyordu, beklemiyor oluşuydu onu bu kadar kıymetli kılan. O bu kadar kıymetli bir sükûneti taşırken benim körlüğüm kendim tarafından affedilmeyecek kadar büyük.

Hayatın akışı içerisinde kaçırdığım bu günün kederi, tüm yalancı gülümseyişlerden daha hakiki olacak.

Umarım sen bizim gibi ruhsuzların kapladığı bu dünyada o ışıl ışıl umudunla hep en iyi olursun.

Çakıl Taşları




Cevaplarıma sorular buluyorum.

Düşüncelerimle sık sık ters düşüyorum.

Kaybettiğimi biliyorum ama ne zaman ve nerede kaybettiğimi bilmiyorum.

Rahat olan, rahat eder; yoksa huzursuzluk bakidir.

Bazen birilerinin inandığı şeye kendimizi inandırmak zorunda hissederiz.

İnanmak istemediğimiz şeyler gözümüzün önünde dursa da onları göremeyiz.

Yaşamak için insanın ihtiyacı olmaması gereken tek şey bir "neden"dir.

Keşke bu kadar çok örtülü anlam taşımasaydın.

Zihnimin her köşesinden kötü ve uğursuz fısıltılar geliyor. 


Çöldeki Kum Taneleri



Bazen hakikat çok tuhaf bir şeydir.

Kırıldığı için kırmak insanoğlunun en çok başvurduğu intikam metotlarından biridir.

Çok kullanılmış bir tebessüm, yüzün hüznüdür.

Biz başkasının yazdığı hikâyenin kahramanlarıyız.

Bazılarının aydınlanması için hep bir karanlığa ihtiyaç vardır.

Kalbin akletmesi mümkün değildir ama aklın kalbi bir boyutta düşünmesi mümkündür.

Hiçbir insan yalnız kendisi ile açıklanamaz.

İnsan başkalarının düşünceleriyle düşünemez, başkalarının düşüncelerini taklit eder.

Neleri bilmediğimi bilince hiçbir şey bilmediğimi biliyorum.

Kendi yazdığım bir sözün bile bir süre sonra başka birine ait olduğu hissine kapılıyorum.



Ramazan'a Özel Sorular



Hocam, ateistler oruç tutarsa kabul olur mu?

Hocam, televizyona çıkan din tüccarlarını nasıl tanıyabiliriz?

Hocam, geçen yıl tuttuğum orucu bu yıla da saydırabilir miyiz?

Hocam, üç ihlas bir fatiha adamına göre hatim sayılıyor ya, oruç için de bir kolaylık var mı?

Hocam, ben ramazanın manevi iklimine bir türlü giremiyorum, maddi ikliminde kalsam orucum bozulur mu?

Hocam, tuttuğum orucun bozulmaması için kaç derecede muhafaza etmem gerekir.  

Hocam, ramazanda oruç tuttunca kalan aylarda her naneyi yiyebiliyoruz değil mi?

Hocam, ben sahura kalkıyorum ama oruç tutumuyorum, bunun da sevabı var değil mi? İftarları hiç kaçırmıyorum tabi ki!

Hocam, şimdi asgari ücretli ile benim tuttuğum orucun sevabı aynı mı? Hani onlar hep aç ya o bakımdan sorayım, dedim.

Hocam, oruçluyken bilmeden yiyip içmenin bir sakıncası yok! Tecahül-i Arif yapsak kurtarır mı?


Rüya



Bazıları ya çok güzel rüya görüyorlar ya da görmedikleri rüyaları harika bir şeklide kurguluyorlar. Rüyayı dinlerken hayret etmekten kendimi alıkoyamıyorum. Bazen keşke benim de böyle rüyalarım olsa diye içimden geçiriyorum.

Ben, görmediğim ve hiçbir zaman göremeyeceğim rüyaları düşleyen biriyim. Bu nedenle düşlemeden görmek istiyorum. Bilinçaltımın bana bir armağan vermesini bekliyorum. Ama eli oldukça sıkı olduğundan pek bir şey düşmüyor uykularıma. 

Ben de çaresiz görmek istediklerimi düşlüyorum. Bu oldukça kontrollü oluyor ve rüya kadar sıra dışı sonuçlar ortaya çıkmıyor. 

Hafta başında, sabah yataktan kalktığımda kendimi oldukça tuhaf hissettim. Bir rüya görmüştüm. Bu nadiren olan bir durum olduğu için şaşırdığımı da itiraf etmeliyim. Bunun rüya olmaması da muhtemeldi. Zira çoğu zaman yatmak için yatağa uzandığım zamanlarda birçok şey düşünüyordum. Bu, gördüğümü düşündüğüm rüyayı da bu şekilde düşlemiş olabilirdim. Ancak sonraki günlerde de rüya mıydı, yoksa benim düşüm müydü bir türlü ayırt edemedim. 

Ama düş de olsa rüya da olsa, beni oldukça üzmüştü. 

"Rüyamda bir hastane koridorunda çok üzgün bir şekilde gördüm kendimi. Önce, yine kendim için geldiğimi düşündüm. Bu, hastanelerden nefret eden biri için can sıkıcı bir durumdu. Niçin orada olduğumu bir süre daha anlayamadım.  Kendim için gelmemişsem bu daha da can sıkıcıydı. Zira kendimi pek sevmem. Hastanede olması can sıkıcı olsa da onun için üzülmeye değmezdi.

Elimde bir zambak olduğunu fark ediyorum. Beyaz, tek ve zarif bir zambak. O an şimşekler çakıyor ve karanlık bir hüzün göğsümün üzerine çöküyor. Senin için gelmiştim hastaneye ve bu beni kahretmişti. Neden o kadar üzgün göründüğümü şimdi daha iyi anlamıştım. 

Odanın kapısına geldiğimde kendimi toparlamaya çalışıyorum. Her zaman yaptığım gibi sahte bir gülümseyişle yanına giriyorum. Beni görünce gülümsüyorsun. Gülümsemek sana çok yakışıyor. Yüzün biraz solmuş. Serum hortumu sağ elinin üzerinden damarına bağlanmış. Damlaların düşüşünü takip ediyorum. Yanına varıp elini tutuyorum. Konuşmuyoruz, Konuşmaya hiç ihtiyaç duymuyoruz.

Senin yerine oraya yatmaya hazır olduğumu sağımda duran meleğe söylüyorum. Ben bir şey yapamam, anlamında omuzları hafifçe yukarı kaldırıyor. Gözlerimi gökyüzüne kaldırıyorum. Aramız biraz limoni biliyorum ama bana acı çektirmek için başkalarını kullanman hiç hoş olmuyor, diyorum içimden. 

Elimdeki beyaz zambağı, mavi desenleri olan ince vazoya koyuyorum. İkimizde zambağa bakıyoruz." 

Ben uyanıyorum. Canım gerçekten sıkılmış bir vaziyette yataktan çıkıyorum. 

Mars'a gitmeden önce Ay'a uğruyor ve seni soruyorum. O gün de gelmediğini söylüyorlar. 

Saçımdaki tellerden birkaç tanesi daha ağarıyor. 

Köz





2012 yılının başına kadar yazdıklarımdan keyif alıyor ve sanırım, keyif almak için yazıyordum. 

Roman yazmayı hiçbir zaman çok fazla istemedim. Bir gün yazacağımı ama yazmak için hala zamanın olduğunu düşünüyordum. Kısa yazı türleri daha çok hoşuma gidiyordu. 

Bir şekilde "doğru sebeplere" dayanarak roman yazmaya başladım. Yazarken birden keyfim kaçtı. Yazmaktan aldığım keyif kaybolmuştu. Keyfim kaçınca başladığım işi bitirmek için yazmaya devam ettim. Sonuç olarak da kendimin dahi okumak istemediği harika(!) bir kitap ortaya çıktı. 

Yaptığım bir çok şeyden nefret ediyorum, fakat bu yaptıklarımı beğenen insanlar da yok değil. Kitap da öyle oldu. Ve bende hatıra olarak "yazma keyifsizliği" bıraktı. 

Aslında kitaptan hiç bahsetmeyi düşünmüyordum. 

Senden bahsetmek istiyordum sadece. Ama bunu da burada açık yüreklilikle yapamam. 

Zaten hiçbir şeyi olduğu gibi anlatmakta maharetli olamadım. Hep değiştirip farklılaştırdım. İrfat ve tefrit arasında gidip geldim ve  orta yolu hiç bulamadım. Bulmak da istedim mi, tam olarak bilmiyorum. 

Senin sadece bir kelime olmadığını biliyorum, ama seni temsil eden kelimeleri birkaç kez tekrar ettiğimde kendimi mutlu hissediyorum. Bir dua gibi mırıldanıyorum. 

Beni uzun bir zaman sonra mutlu eden bir kelime bulmaktan dolayı sarsılmış durumdayım. Değil mi ki bir kelime insanın hayatını baştan aşağı değiştirir. 

Günlük yaşantımın ve yapıp ettiklerimin değişeceğini zannetmiyorum. Ama düşüncelerim, sanırım, bu sarsıntıdan fazlasıyla etkilenecek. 

Ve zaman, her şeyin üzerinden geçtiği gibi buradan da geçerek ve hayatı anlamsızlaştırmaya devam edecek. 

Karanlık Sözler Akademisi

Kurmaca Günlükler - VI  



Bu irinli cümleler benim kalemimden mi döküldü! Bana mı ait içini cerahat kaplamış olan bu ruh.

Ben miyim, sonsuz mantığın içerisindeki tek kişilik mantıksızlık. Düzenin içindeki tüm düzenbazlıkları mı keşfettim yoksa.

Yolumu mu kaybettim, yoksa yoldan mı çıkarıldım; belki de kimsenin öğrenmek istemediği bir şekilde yolumu buldum.

Birbiriyle alakası olmayan cümleleri bir araya getirmekti marifetim. Bu marifet bana, suyun ruhundaki ateşi, sükûnetin gözlerindeki öfkeyi, yağmurun avuçlarındaki azabı gösterdi.

Neyi görmekten kaçtıysam kalemim ona bulayıp bıraktı bembeyaz kâğıtları. Kâğıdın da beyaz olmadığını o zaman anladım.

Aynalara bıraktığım soluğum o zaman bir iz bırakmadı sırların sırrı üzerinde.

Tüm sır aslında hiçbir sırrın olmadığıydı, hakikat o kadar aşikârdı, o kadar ortadaydı ki görmemek için cehennemden emanet getirdiğim korları yüreğime hiç acı duymadan basmam gerekiyordu.

O günden beri kalbimin yerinde bir tutam kor taşıyorum tüm insanlığım adına.

Bu kez; siz kalın, ben gidiyorum.



Kıvrılarak Akan Nehirler

Günlükler - I 



Hayat, bir düzlem üzerinde gitmiyor. Yaşadığım şeyleri belli bir aralıkla tekrar yaşıyorum. Zaman uzayıp gitmiyor; kıvrılıyor, büklümler çiziyor, dönüyor ve bir nokta olup kayboluyor. Sonra yeniden…

Bu döngüsellik karşısında iyi ki ölüm var, diyorum. Çünkü birçok duruma tahammül edemiyorum. Ve tekrar edeceklerini bilmek ne kadar olumlu olmaya çalışsanız da rahatsız edici. Ki ben hiç de olumlu bir insan sayılmam.

Bugün yalnızlığımın üçüncü, inzivamın, aradaki kopuklukları birleştirirsek, altmışıncı saati.

İnzivalar bana hep iyi gelmiştir.

Çoğunluğunu uyuyarak geçiriyor olmam inzivamı sıhhatini ne kadar bozar bilemiyorum. Umurumda da değil, sanırım.

Biraz kitap okuyor, biraz müzik dinliyor, biraz film seyrediyor, biraz yazı yazıyorum.

Geriye dönüp birçok şeye keşke diyorum, sonra keşke dediğim şeyi yaşamış olsaydım bugün başka keşkelerim olacaktı diye, keşkelerimi geri alıyorum.


Durmadan çay içiyorum. 

Kura Çekimi

Kitap Okuma Listesi



Bu yılın ilk listesini biraz gecikmeli de olsa bugün bitirdim. Yeni listenin kitapları karşımda duruyor ama hangisinden başlayacağıma dair karar veremiyordum. Sonunda ilk listeyi hazırlarken başvurduğum yöntemi uygulamaya karar verdim: Kura Çekimi.

Milyonlarca kitap arasında bunlar zaten finale kalan kitaplardı. Hangisini seçsem diğerine haksızlık ediyormuşum gibi geldi. Bu konuda hanımdan yardım alarak bir kura çekimi düzenledik. Kura çekimi sonuçları beni memnun etti, umarım kitaplar da memnun olmuştur. 


Kura Çekimi Sonuçları Tam Liste: 

1- Sahilde Kafka
2- Yaban Koyununun İzinde
3- Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık
4- Virgilius'un Ölümü
5- Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında
6- Ölüm Pornosu
7- Sürrealist Manifestolar
8- İmkansızın Şarkısı
9- Koşmasaydım Yazamazdım
10- Mülksüzler
11- Heba
12- Kum Koleksiyonu. 

Hancı ile Yolcu




"Kalbini kırdığınız insanların ortak özellikleri neydi?" diye sordu hancı. "Bir kalplerinin olmasıydı," dedi yolcu.


"Senin için yoldan daha önemli olan bir şey var mı?" diye sordu hancı. "Elbette," dedi yolcu "Yol ayrımları."


"Çok zeki bir insansın," dedi hancı. "Bu tamamen ölçme biçimine göre değişen bir şeydir." dedi yolcu.


"Çok gezen mi bilir; yoksa çok okuyan mı?" diye sordu hancı. "Meseleyi anlamadıktan sonra hangisini çok yaptığının bir önemi yok!" dedi yolcu.


"Yolculuğa nasıl başladın," diye sordu hancı. "Küçük bir adımla." dedi yolcu.


"Benim hancı, senin de yolcu oluşun bizim kaderimiz." dedi hancı. "Hanı bana devredip yolculuğa çıkmadığın sürece öyle." dedi yolcu.


"Ne o yüzün düştü." dedi hancı. "Bizim her şeyimiz bir düştü" dedi yolcu.


"Kafanın içine attığın köpek balığı ne oldu?" diye sordu hancı, "Çamura saplandı" dedi yolcu.


"İnsan sevildiğinden hiçbir zaman emin olamıyor." dedi hancı. "Ama sevdiğinden emin olabilir." dedi yolcu.


"Wittgenstein bu konuda ne demiş?" diye sordu hancı. "Başkalarının derinliklerine dokunma, demiş." dedi yolcu.


"Bu hayatta rahat etmek istiyorsan, suya sabuna dokunmayacaksın." dedi hancı. "Pislik içerisinde rahat edenler de var." dedi gülümseyerek yolcu.



Hancı ile Yolcu - İzzet KOÇAK - Mart 2015

Boşluk




Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Sınıftayım, her şey çok güzel başlamış. Öğrencilerimin birçoğunu kendimden daha çok seviyorum. Ders anlatıyorum, her şey yolunda böyle devam et, diye kendimi teskin ediyorum. Çünkü uzun zamandır anlattığım hiçbir şeye inanmıyorum. İnsanın kendisi inanmayınca hakikat bile gerçekliğini kaybediyor. İçimdeki coşku bir anda sönüyor. Öylece kalakalıyorum. Bu sınıfta, bu tahtanın başında, bu saçma sapan kelimelerle ne işim var, diyorum. Yanlış yerde ve yanlış zamanda olduğumu biliyor ama buna da inanmıyorum. Birkaç saniyelik bir asırdan sonra bu kez vazifesini yerine getiren bir ölü gibi devam ediyorum yaşamaya.

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Kitap okumak için kanepeye uzanmışım. Onlarca sayfasını okuduğum kitabı elime almış ve büyük bir iştahla okuyorum. Olayın içindeyim, kahramanın hemen yanındayım. Yazarın, o kelimeleri yazarken taşıdığı ruh halini hissetmeye bile başladığım bir anda. Öylece bir boşluk şimdiki zamanı kaplayıveriyor. Güneşe doğru yol alırken bir kara deliğe düşüveriyorum. Okumak bir anda tüm anlamını yitiriyor. Kitap bir anda kendisinden öç almak istediğim bir düşmana dönüşüyor. Yazarın aslında tam bir üçkâğıtçı olduğunu düşünüyorum. İçim daralıyor, boğazım düğümleniyor; kavi bir öfkeyle kitabı fırlatıyorum.

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Bu kez çok farklı olacak diyorum. Güler yüzle uyanıyorum. Yüzümde o dingin huzurun tüm emareleri. Espriler, şakalar, hayat dolu bir insan olup çıkıyorum. Çevremdeki herkesin yüzü gülmeye başlıyor. Her şey o kadar güzel giderken birden düşüyor yüzüm. Gözlerimdeki ışık sönüyor. Bakışlarım donuklaşıyor. İçimdeki merhamet kurşuna diziliyor. Umut kuşunun kafasını ellerimle koparıyorum. Ne olur ne olmaz diye ölü kuşu kafesine kapatıyorum. Bir acılık doluyor ağzımın içine, öylece duruyorum her şeyin bir boşlukta kaybolduğu o anda. O an, şimdiye kadarki tüm düşüncelerimden pişmanlık duyuyorum.


Mükemmel bir hayal kırıklığıyım ben.

Hayat gelgitler arasında gidip gelirken hep yaşamayı seçmek zorunda bırakan içimdeki o kadim inançtan nefret ediyorum. Ona inat sokağa çıkıyorum, on beş dakika yürüdükten sonra eline geçirdiği insanları lime lime etmekten büyük zevk alacak canavarların vızır vızır geçtiği bir ana yolun başında duruyorum. On bir’de karar kılıyorum. Her bir canavar geçtiğinde yola biraz daha yaklaşıyorum. Dokuz, on ve işte tam on bir. Canavar büyüklüğüyle eş değer kornasını çalıp beni ezmekten kaçarak yanımdan geçiyor. Şoförün küfürlerine bende eşlik ediyorum.

Çünkü ben,

Mükemmel bir hayal kırıklığıyım. 

Sessizlik Düşleri




Yağmur damlaları pencereme düşmeye başladılar. Sessizliği bu düşüşler bozdu bir söylentiye göre.

Beynimin içinde durmadan sağa sola koşuşturan düşünceler, cama düşen damlalar üzerinde toplandılar. Her düşüşü yakalamaya çalıştı düşüncelerim bir düş ikliminin içinde. Yağmur düşlerimi yıkamaya başladı, düşüncelerimle.

Toplanıp çıktık yağmurun altına. En aleni düşüncelerim bir tarafta, en gizli düşüncelerim bir tarafta. Birinden diğerine doğru tüm düşüncelerim sıralandılar. Yağmur hepsini yıkadı. Tek tek üzerlerine düşerek. Aslında tüm düşüncelerim bir düştü yağmur düşünce. Hepsi aynı başağın taneleriydi her rüzgarda sallanan; ama kopmayan.

Benim düşüncelerim bunlar, sessizlik içinde kurduğum düşlerim. Düşlediğimiz şey değil midir düşünce? Düşünce dizleri acıyan çocuğun annesini arayan gözlerinden akan yaşlar, yağmur değil midir tertemiz.

Yağmur yağıyor pencereme, düşlerim yeniden yazılıyor. Tüm düşler gibi onlar da bir sonraki düşe kadar hüküm sürüyorlar. Yeni bir düş kurulunca eskisine düşmek kalıyor düşüncelerden.

Hep sessizliğe hayran bir zihnin, cenneti sessiz bir yer olarak hayal etmesiyle başladı, sessizlik.

Şimdi tüm yağmurlar cennetten geliyor, bir düş sağanağı içinden… Kirlenmiş düşleri temizliyor sessizlik düşleri.

Ve kıyamet her şey sessizliğe gömüldüğünde kopacak.



Not: "Aykırı Edebiyat"ta yayınlanmıştır.

Zoraki Randevular Parkı

Kurmaca Günlükler - X 



Bu zoraki buluşmayı yılın hep en soğuk ayında gerçekleştirmeyi adet edinmiştik. Buluşmalarımızın çoğunda soğuktan sadece gözlerimiz görünecek vaziyette olurduk. Birkaç yıl üst üste sadece gözlerimizi görüp uzaklaşmıştık birbirimizden.

Bazı yıllar sadece o konuşur ben dinlerdim. Bazı yıllarda ise ben konuşurdum o dinlerdi. Arada hiç konuşmadan oturduğumuz yıllar da olmadı değil. Son birkaç yıldır artık sadece o konuşuyor.

Bana karşı büyük bir öfkeyle dolduğunu biliyorum. Suskunluğum onu daha da çileden çıkartıyor. Ama söylediklerinde o kadar haklı ki cevap vermek yerine susmayı tercih ediyor oluşumu tekdir değil takdir etmeli bence Çünkü beni bu dünyada en iyi tanıyan insanlardan birisi o.

Bu yılki buluşmamız yine o küçük parkta gerçekleşti. Soğuk bir ay için karar kılmıştık ama artık kışlar bile kış gibi değil. Ben vardığımda o banka oturmuş şiddetli lodosun savurduğu ne varsa onunla mücadele ediyordu. Gidip yanına oturdum.

Biz öyle sarılmalardan, nezaket cümlelerinden ayrılalı uzun yıllar oldu. Ya susarız, ya doğrudan konuya gireriz. Ve her seferinde vedalaşmadan ayrılırız.

Vedalaşmak kavuşmaya dair bir ruh halini taşır. Oysa bir sonraki sefer bir daha görüşmemek umuduyla ayrılırız birbirimizden. Sonraki her karşılaşmamızda hala yaşıyor oluşumuzun kederiyle bir süre suskun kalırız.

Sessizliğimiz uzadıkça uzadı. Bu yılda tek kelime etmeden ayrılacağımız hissine kapıldığım anda konuşmaya başladı.

“Bu buluşmalardan da artık sıkılmaya başladığını düşünüyorum. Çünkü seni senden başka bir şeyin meşgul etmesinden hoşlanmıyorsun. İnsanlarla kısa süreli irtibatlar kurup yapabileceğin ne varsa yapıp sonra irtibatını kesmek istiyorsun. Kayan bir yıldız olmayı, kutup yıldızı olmaktan daha çok önemsiyorsun. Ben de kendimi bu yıldızın kuyruğuna takılmış hissediyorum. Ve sen benden bir türlü kurtulamıyorsun.”

Sustu. Ben de sustum.

Söylediklerinde haklılık payı var mı diye sorgulamak hiç aklımın ucundan geçmedi. Zira o haklı olmadığı bir konuda konuşmazdı.

İkimizde aynı bankta oturuyor ve farklı yönlere bakıyorduk. Sonra o kalktı ve gitti. Ben öylece zoraki randevumuzun parkında kaldım.



İmâ Kılavuzu

Kurmaca Günlükler - IX



Yazmaktan ne zaman sıkılır insan, ne zaman kelimeler ruha dokunur. Hayat ne vakit bir kapı aralar karanlıklardan aydınlıklara doğru. İnançlarını kaybetmiş bir kaleme hangi peri yardım eder.

Her şey bir şey hiçbir şey…

Olmasını istediğim şeylerle olan arasındaki uçurumun kenarında oturmuş çekirdek çitliyorum.

Her çıtırtı bir depremin artçısı gibi düşlerimde yıkıma sebep oluyor. Düşlerimden ve düşüncelerimden çok uzaklara gitmek istiyorum. Ellerimi sana emanet ediyorum, gözlerim bir yıl şu kutunun içerisinde dursun, lütfen ben gülmüyorum ama yüzüm çok eskidi biraz dinlemesi gerekiyor.

Sizi sevdiğimi mi söylemiştim. Sizi sevdiğime dair bir şeyler mırıldandığımı ben de hatırlıyorum; lakin o sözü söylediğimdeki siz ile o sözü o zaman söylemiş olan ben aynı ben değilim.

Her an yeniden yaratılıyor insan, hamuru çamuru aynı ama zaman hiç aynı olmuyor.

Bir çelişki var bunda, olsun hayatın neyi çelişkisiz ki!

Büyü bozuldu, zaten hiç tutmamıştı. Tutacak bir büyüsü olmalı insanın, dedesinden miras kalmış bir muskası: muskanın içinde iyi çay demlemenin tarife ile tütün sarmanın incelikleri anlatılmalı.


Âdemi cennetten çıkaran ne heva idi, ne Havva; şeytanın dudağının gülümseyen kıvrıma bir ima gelip yerleşmişti o kadar. 

Neye Dokunsam, Hüzün!...




Hüzün olmasa hayatın tadı da olmayacak gibi geliyor bana.

Bazen başka şeyler de oluyor hüzün. Bir fincan kahve oluyor bir ömür boyu içilen!

Hüznümü dinliyorum. Bu bildiğim herhangi bir hüzün değil.. Ya da bildiğim bütün hüzünlerin bir toplamı..

Herkesin, dalgaları durmadan kıyılarına vuran böyle deniz mavisi hüzünleri var mıdır!?

Bana öyle geliyor ki, nerede değilse, aslında en çok orada hüzün!

Hüzün, ondan uzaklaşmaya çalıştıkça daha da bir hüzün oluyor sanki, göz alabildiğince kaplıyor her şeyi!

Şimdi dibinde bir yudum çay kalmış olan bardağa bakıyorum; hüzünsüzlükten bir hüzün...

Sesler geliyor dört bir taraftan, dikkat kesiliyorum seslere, hepsi biteviye bir hüzün senfonisi...

Nerede okunmuş bir kitap görsem sayfa sayfa hüzün!

Hangi gece uzansam yatağıma, uykularım sereserpe hüzün!

İnsanın ruhu belki de başlı başına bir hüzün!



2014 Yılında Okuduğum En Güzel 7 Kitap




Beyhude Zamanlar - Mahmut Özkızıl - İzdiham

Satranç - Stefan Zwing - Panama

Galiz Kahraman - İhsan Oktay Anar - İletişim

Doğudan Uzakta - Amin Maallouf - YKY

Paris Sıkıntısı - Charles Boudelaire - Cumhuriyet Kitap

İstanbul Kriterleri - İbrahim Paşalı - Profil

Kadından Kentler - Murathan Mungan - Metis



Okuma Listesi 2015


KİTAP AYRACI / SİMERANYA


33.
Leviathan - Paul Auster - Can 


32.
Buluşmalar (İnsanlar, Kentler, Kitaplar) - Stefan Zwing - Yordam


32.
Son Büyülü Günler - Cihan Aktaş - İz Yayıncılık


31.
1Q84 - Haruki Murakami - Doğan


30.
Kırmızı Azap - Ayfer Tunç - Can 


29.
O / Hakkari'de Bir Mevsim - Ferid Edgü - YKY 


28.
Kaforizma - Erol Kaf - Barbar Kitap


27.
Zulüm - Maksim Gorki - Oda


26.
Kelime Defteri - Nazan Bekiroğlu - Timaş


24.
Heba - Hasan Ali Toptaş - İletişim 


23. 
Görünmez Kentler - İtalo Calvino - YKY


22. 
Mülksüzler - Ursula K. Leguin - Metis


21.
Koşmasaydım Yazamazdım - Haruki Murakami - DK


20.
İmkansızın Şarkısı - Haruki Murakami - DK


19.
Sürrealist Manifestolar - Andre Breton - Altıkırkbeş -


18.
Sınırın Güneyinde Güneşin Batısında - Haruki Murakami - DK


17.
Vergilius'un Ölümü - Hermann Broch - İthaki


16.
Büyübozumu: Yaratıcı Yazarlık - Murat Gülsoy - Can


15.
Yaban Koyununun İzinde - Haruki Murakami - Doğan Kitap


14.
Sahilde Kafka - Haruki Murakami - Doğan Kitap


13.
Betty Blue - Philippe Djian - Ayrıntı


12.
Dörtlükler - Ömer Hayyam - İş Bankası


11.
Ustam ve Ben - Elif Şafak - Doğan Kitap


10.
Alınyazısı Saati - Sezai Karakoç - Diriliş


9.
Şehrin Aynaları - Elif Şafak - Doğan Kitap


8.
Ateş Dansı - Sezai Karakoç - Diriliş


7.
Deli Duman - Emrah Serbes - İletişim


6.
Zamana Adanmış Sözler - Sezai Karakoç - Diriliş


5.
Dünya Ağrısı - Ayfer Tunç - Can


4.
Leyla ile Mecnun - Sezai Karakoç - Diriliş


3.
Oyunbaz - Wulf Dorn - Pegasus 


2.
Hızırla Kırk Saat - Sezai Karakoç - Diriliş


1.
Yezidin Kızı - Refik Halid Karay - İnkılap Kitabevi