Ben Şehrin Kıyametiyim


(Anlatı)


Bir şehre girdim. Ayaklarım uzun yolların yorgunluğunu taşıyordu. Sözcüklerimin hepsini heybeme doldurup sustum. Kan kusup yoksunluğumu kimseye aşikâr etmedim. Sözlerimi seçip seçip attım kalbimin kuytu köşelerine.

Şimdi bir şehre giriyorum, bin şehri terk etmiş bir deli derviş olarak. Her şehirden tozlar taşıyorum üzerimde. Silkelendikçe çıkmayan, çırptıkça daha derine gömülen tozlar/izler.

 (Hiçbir hüzün karşılıksız değildir.)

Ve.
Her şehir bir mecburiyettir ilk girişte.
Girersiniz sokaklarında dolaşırsınız, onunla ilgili rüyalar görürsünüz, düşlere ortak olursunuz. Tozlarını yutarsınız. Kalbinizi kırar bir parçasını içine bırakırsınız. Sonra çıkıp gidersiniz.

Sonra.
Bir rüzgâr eser her şeyin üzerini çizen. Size bir parça anı bırakır, yalnız. Bir parça kalbinizin derinliklerine işlenmiş bir ânı.

Ve
Her şehir bir yankıdır geçmişten geleceğe.
Her şehir, diğer şehirlerden başka bir ruhun, başka bir karakterin kendisidir. Her şehir aslında bir insandır. Bir şehri anlamak, bir insanı anlamak kadar zordur.

Ve ben malayani derviş, binlerce şehir gördükten sonra, yeni bir şehre giriyorum. Günlerdir susuz, günlerdir açım. Düşler kadar büyük bir yolun kenarından geçip geliyorum. Şehrin kapılarının önünde durup beni yollara savuran düşü düşlüyorum. Yüzüm kalbimin, kalbim hüznümün emrinde.

Ardına düştüğüm düşün düşmanı olarak yeni bir şehre giriyorum; yıkmak için!

Beni hiçbir şehir reddetmek istemez, bende hiçbir şehri isteyerek yıkmam.

Şehre girerim, şehri çok severim. Şehrin beni sevmesini beklerim. Şehir beni sever, şehrin sevgisi önce beni zehirler; dönüşüm başlar. Zehir tüm vücuda yayıldığında ben şehrin hülyası olmaktan çıkar heyulası olmaya başlarım. Dervişin damarlarında dolaşan kan bir akrebin zehridir artık.

Birbirimizi, birbirimize o kadar ait hissetmeye başlarız ki şehir bilinmez bir yıkıma doğru gider. Yıkılır gözlerimin önünde saraylar, köşkler, çeşmeler; yıkılır şehrin umuda uzanmış minareleri.

Bir şehre girdiğim gibi çıkmam hiçbir zaman, ne şehir ne ben kalırım.

Şehri terk etme vakti geldiğinde, yıkılmış bir şehrin tozları kalır hain bir rüzgârın savurmasıyla omuzlarımda. Ve ben, şehrin surlarından usulca ayrılırım.

Her ayrılık bir yıkımdır. Lakin her yıkımdan sonra şehir yeniden kurulur. Eskinin külleri üzerine yeni bir şehir peyda olur.

Ama ben, malayani dervişin kırık kalbi hep kanar.

Usulca çıktığım şehirlerden sonra usulca başka şehirlerin sokaklarına dalarım. Ben, kapısından girdiğim her şehrin sevgi dolu kıyameti olurum.


Takım Elbiseli Derviş


[ TAKIM ELBİSELİ DERVİŞ ]*

Bedenimin içinde ruh diye bir akrebin dolaştığına dair yaygın bir kanaat oluşmuş ıssız sokaklarda. Sokaklar ki gün boyu yağmurdan başlarını gökyüzüne kaldıramayacak kadar yorgunlar. Bu yorgunlukları bir hayal dünyasında yaşatıyor onları. Yaşadıkları kadar gerçek, hayallerinin hepsi.

Bir söylentiye göre doğduğum günden beri burca tırmanan akrebin kaderini ruhumda taşıdığım söyleniyor. En son sokakların diline düştü bu söylenti. Oysa ben elleri ceplerinde dolaşan takım elbiseli bir dervişim. Akreplerle olan tüm hasbıhalim düşüncelerimin günde binlerce kez bir akrep dansına eşlik ediyor olması.

Ben, bir akrebin son zehrini kendine sakladığı düşüncelerin bekçisiyim. Düşüncelerimden daha tehlikeli değil hayat diye, içinde otuz yıldır döndüğüm dünya. Issız sokakların hissettikleri bir akrep sancısının yansımasından başka bir şey değil. Binlerce düşüncenin tutuşturduğu alevden bir halkanın içerisinde kalmış akrebin sancısı benimkisi.

Benim neler düşündüğüme dair tahminler yürütüyormuş aynalar. Onlar tahminlerini yürütsünler, ben yürüyorum yağmurun saçlarımı okşadığı bir sokakta. Gözlerim yağmur yüklü bulutlarda, derin bir sukutun damarlarımda dolaştığını hissediyorum. Sükutum, konuşmamdan daha tehlikelidir. Çünkü tüm suskunluklar zehrini kendi içine akıtan bir ruhun varlığını gösterir.

Sokağa açılan pencereler, yağmurun kirlerini yıkamaktan bıkmadığı sokaktan bir dervişin geçtiğini gördüler. İçindeki binlerce isyanı dilindeki duaya teslim etmiş dervişin son zikri: İsyan.

Evet isyan! Vicdanın yaşadığının tek emaresi.

Vicdan, yaşayan bir ruhun son kalesi. O kale düşünce ölür tüm akrepler. İsyanını kendi ruhunda yaşayan bir dervişin düşüncelerinden besleniyor tüm akrepler. Bir vicdanı olması isyana teşvik ediyor tüm yerleşik düzenlerin karşısında dervişi.

Bir gece yarısı kendisine yağmurun eşlik ettiği takım elbiseli derviş, ellerini cebine sokmuş, dilinde isyan türküleriyle ıssız sokaklardan geçip giderken görülmüş.

*[ izzet koçak ]

#anlatı