Üç Günlük Dünya


ÜÇ GÜNLÜK DÜNYA

Günler burada matbaada yanlış basılmış bir kitap gibiydi. 
Sayfayı her çevirdiğimde aynı sayfayla karşılaşıyordum sanki.
Günler kopyala yapıştır şekilde birbiri ardına dizilmişti.
Bazen çekilmez gibi gelse de özünde güzel bir şeydi bu!

Dünya kurada çıktığında sınıfta bir gülüşme olmuştu.
Çünkü kurayı benim yerime kız arkadaşım çekmek istemişti.
O da beni zorunlu hizmete -ki biz bunu varoluş adını veriyorduk- Dünya’ya gönderdi.
Kız arkadaşım bir sepet elmayla gelmişti beni yolcu etmeye.
Ben Dünya’da Adem adını kullanacaktım.
Kız arkadaşımın zorunlu varoluşu Venüs’e çıkmıştı. 
Dünya’ya çıksaydı o da Havva adını kullanacaktı.

Göreve gittiğimiz gezegendeki ortalama ömür kadar orada kalıyor.
Sonra kendi gezegenimize dönüyorduk.
Aptalcaydı. 
Ama ölümsüz uzaylı ruhlarımız için zamanın bir önemi yoktu. 

Dünya’da bulunduğum sürece yalnızlığı anlamaya çalıştım.
Anlayamadım.
Yalnız olmadığı halde yalnızlık çekenlerle yalnız olduğu halde bunu hiç umursamayanlar vardı.
Yalnızlık, aşk gibi tüm tanımlarına rağmen tanımsız bir şeydi. 

Duvarları sarmaşıklarla kaplı bir evde yaşadım Dünya’da.
Sarmaşıkların sırnaşık hallerinden, asalak bir bitki olmasından hiç hazzetmedim.
Dünya’dan ayrılırken köklerine kibrit suyu döktüm bolca.

Bir bulutun toplanıp ilk rüzgârda dağılması gibiydi Dünya’da geçirdiğim zaman.
Oyun ve eğlenceden ibaretti.
Kaç gün yaşarsanız yaşayın hep üç günlüktü.


[ izzet koçak ]
@hiparkhia'ya

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder