Hüzne Dokunan Çaresizlik

Ya da çaresizliğe dokunan hüzün! /acz/

Bir kalbi avuçlarımın içerisinde tutuyorum. Hüznü, bir kurşun gibi hissediyorum ardından ruhumda. Kelimeleri bir kenara bırakıp yalnızca gözlerine bakıyorum. Ellerim tutmaz oluyor. Hüznü görüyorum, o kadar sıcak bir hüzün ki hiçbir kelime kesmez melâlini. Biliyorum/Neden biliyorum ki!

Hiddetinden kararan gökyüzü gibi ruhu, yalnız gözleri ele veriyor ruhundakileri. Ve en çokta bu yüzden nefret ediyor gözyaşlarından. Ama kalbi, boyuyor kıpkızıl bir hüzünle gökyüzünü. Çaresiz akıyor ne kadar istemese de billur taneleri yanağına. Dili lal oluyor hüznü karşısında, anlatılarsa yıkılır sanıyor kumdan kaleleri. Kumdan kaleleri anlayışsız ruhlardan çıkan kelimeler yıkıyor, bir sel gibi!

Ve ben, karşısında yalnızca susuyorum. Bu kadar büyük bir hüznün karşısında “çaresiz!” susuyorum. Allah’ım al canımı, diye dua ediyorum gözlerinin içine bakarken. “Ben bu kadar acıya layık mıyım?” Hüznüne dokununca paramparça olmuş bir yürekle kalakalıyorum/üryan ortada. Ve ben, layık olduğumu biliyorum her acıya; ama o, bu küçücük yüreğiyle bunu layık mı?

Çaresiz büyüyor, boşluk! Acz içinde kalıyorum. Çaresizliğin kokusunu her yerden alabiliyorum.

Dua ile beddua arasında gidip geliyor içimden geçen kelimeler denizi aya karşı. İmanımdan şüphe etmiyorum; “Rabbim, al şu çocuğun hüznünü ve ver bana!”
/Dua mı ediyorum; yoksa beddua mı bilmiyorum. Bildiğim onun hüznü benim hüzün denizime akıyor, yararak tüm damarlarımı/

Ben hüznün kırk yıllık ahbabıyım, bilirim, açtığı yaralara tuz basmayı!

Lakin,
Küçücük bir yürek için yara kadar yakıcıdır çaresizlik! Yaraya basılan tuz çaresizliğin akrep zehridir.

Ben, her gün o zehrin tadını almaktayım. Ve her gün hüzünlerden toplamaktayım zehrimi, yaram her daim büyümekte ve genişlemekte, hüzünler devşirmekteyim; çaresiz ellerim kırılmakta her hüzün dolu gözün karşısında.

Ben Sumat, eski bir eşkıyayım. Hüzünlerle dolmuş bir hazinenin sahibiyim, kimin gözlenin önünden geçsem hazineme katık ederim hüzünlerini.

Bu sabah çaresiz bir hüznün yıkadığı gözlere dokundu, çaresizliğim! Bulutlar karardı ve ben onun hüznüne kefaret olsun diye, hüzün ektim mezarımın üzerine.