Tost ve Kahve



 [ TOST VE KAHVE ]*

Mustangımı çadırın önündeki park yerine bıraktım.
Koşar adım çadıra vardım.
Retina taramasından sonra çadırın etrafındaki güvenlik bölgesi kalktı.
İçeri girdim. 
Çantamı çalışma masamın yanına bıraktım. 
Ceketimi askıya fırlattım.
Kendimi tuvalete zor attım. 
İnsanın kendi tuvaleti gibisi yok şu dünyada.
Bu rahatlığı başka bir yerde bulamıyorum çünkü.

Zulu elinde havlu tuvaletin kapısında bekliyordu. 
Teşekkür ederim Zulu, dedim havluyu alırken.
Teeeşşeeekkkürr ettmmeeene geeereeeekkk yoook, dedi cızırtılı bir sesle. 
Ses kartını acilen güncellemem gerektiği bariz bir şekilde haykırıyordu Zulu’nun sesi. 
Hoş, Zulu’nun da yeni ve organik modelleri çıktı. 
Artık yolda yürürken yanımdan geçenlerin insan mı yoksa robot mu olduğunun ayırımına varamıyorum.  

Mustangı sürerken kendimi çok kasıyorum sanırım.
Her tarafım tutulmuş gibi ağrıyor.
Kendimi masaj koltuğuna bırakırken Zulu tost ve kahve hazırlamak için mutfağa geçti. 
Redbook’a, iş yerime, on beş günde bir gidiyorum. 
Şirket politikası gereği uzaktan çalışan benim gibi elemanları insan kaynakları bir gün için şirket binasında topluyor. 
Sosyalleşme ıvır zıvırı adıyla bir sürü hokkabazlık yapıp gönderiyorlar.
Kurum kültürüne dâhil oluyormuşuz. 
Oysa benim onlara para kazandırmamın sebebi asosyal olmam, sosyal birisi olsam bu kadar hayal kurmazdım sanırım.

Zulu, tost ve kahveyi getirip sehpaya bıraktı. 
Tostun ve kahvenin birbirine karışan kokusuna bayılıyorum. 
Kahveden bir yudum alıyorum. 
Bir ısırık tosttan.
Harika.

Masaj koltuğundan kalkıp çalışma masama geçiyorum. 
Bedenimdeki tüm yorgunluk süzülüp gitmiş gibi. 
Şimdi işimi yapmalıyım. 
En azından iki saat hayal kurmalıyım. 
Benim işim bu, hayal kurmak. 
Redbook’un Tahayyül adını verdiği bölümde çalışıyorum.
Haftalık 2 GB kotam var, kotayı doldurduktan sonrası yan gel yat.
Ama ben iş prensibim gereği olarak, kota dolsun dolmasın günde en az iki saat hayal kuruyorum.
Çünkü ne demiş ataların ataları, işleyen demir ışıldar!
Aslında su katılmamış bir hayalperesttim, hayal kurmadan yaşayamam!

Bağlantı aparatlarını şakaklarıma yerleştirip  genel ağa bağlanıyorum.
Biraz eski usul ama hayal kurarken boş beyaz bir kâğıdın üzerine kelimeler yazıyorum.
Kelimeler arasında özgün bağlantılar kurmaya çalışıyorum.
Bu yöntem sayesinde kısa sürede Tahayyülcüler arasında üçler derecesine yükseldim. 
En üst seviyenin bir altı oluyor bu bildiğim kadarıyla, bir üste çıkınca evliya oluyorsunuz!
Şirket bu derecelendirme işine meratip adını veriyor.
Redbook böyle tuhaf bir dil kullanılıyor iç hiyerarşisinde, sadeleşmeye karşıymış kurucusu.
Elinizde sözlükle dolaşmanız gerekir binanın içerisinde bile.
Robotlara hayal satan bir firma için ilginç bir dil kullanımı ama bir süre sonra alışıp gidiyorsunuz. 

Hayal kurmaya başlamadan önce gelen kutusunu kontrol ediyorum.
Geçen ay gönderdiğim hayaller Tasdik bölümünden geçmiş. 
Tahakkuk eden param hesabıma yatırılmış. 
İyi para kazanıyorum ama bir asosyal için parayı harcamayı bilmiyorum.
Genelde elimdeki parayı çarçur ediyorum.
Zulu bile benden çok daha iyi anlıyor ekonomiden.
Bunu fark ettiğimden beri çadırımın muhasebe işlerini ona devrettim. 
Gelir gider ondan soruluyor.
Dışarı çıkarken hesabıma harçlığımı o yüklüyor. 
Robotumun hizmetindeyim, deyim yerindeyse.

Zulu ile düşünme şeklimiz birbirine çok benziyor, çünkü ona yüklenen bütün hayaller bana ait. 
Hatta, yapay zekası benden aldığı hayalleri işleyerek yeni hayaller kuruyor.
Bilmeyen birisi Zulu’nun kurduğu hayaller ile benimkiler arasındaki farkı ayırt edemez. 
Aramızda kalsın bazen şirkete Zulu’nun hayallerini gönderiyorum, fark etmiyorlar. 
Yakında Zulu her şeyi devralabilir. 
Evet, bu tehlikeli bir durum ama Zulu’ya kendim kadar güvenirim. 
Kendime de Zulu kadar. 
Yani aslında ben Zulu da olabilirim.
Zulu da ben.

E-postaları kontrol ettikten sonra hayal girişini açıyorum. 
Ama bir terslik var.
Şifremi kabul etmiyor. 
İmkânsız, yirmi yıldır aynı şifreyi kullanıyorum.
Zulu ile göz göze geliyoruz. 
Zulu’nun elinde susturucu takılmış bir glock.
Tek bir atış yapıyor.
Kurşun alın kemiğimi dağıtıp beynimin içerisine dalıyor.
Arka taraftan çıkmadan önce nefesi kesiliyor.
Arkaya mı öne mi düşsem diye karar veremeyip sağ tarafıma doğru yığılıyorum. 

Şirketten tanığım iki Tasavvurcu içeri giriyor. 
Ellerinde testereler ve büyük siyah torbalarla.
Tasavvurcularla olan rekabetimizin sadece yazılım farkı olduğunu sanıyordum.
Meğerse daha derin bir düşmanlık varmış.
Ama artık bir ölü olduğum için bunu araştırmaya vaktim olmayacak. 

Beni parçalara ayırıp siyah torbanın içerisine koyuyorlar.
Zulu etrafı toparlayıp hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarın başına geçiyor.
Bağlantı aparatlarını şakaklarına takarak sisteme giriş yapıyor.
Parmakları klavyenin üzerinde hareket ediyor. 
Şifre kabul ediliyor, bu sesini nerde duysam tanırım. 

Hayal yüklendi, uyarısıyla gözlerimi açıyorum. 
Kalemi, kelimelerle dolu kâğıdın üzerine bırakıyorum.
Hayal işleyicisi programını kapatıp şakaklarımdaki aparatları çıkarıyorum.
İki tasavvurcu Zulu’nun parçalarını torbalara dolduruyor.
Kendime bir tost ve kahve yapmak için mutfağa geçiyorum.
Tost ekmeğini çıkarıyorum.
Kahve makinesinin düğmesine basıyorum.

Beş dakika sonra masaj koltuğuna bırakıyorum kendimi.
Tost ve kahvenin birbirine karışan kokusu nedense eskisi kadar çekici gelmiyor!

*Ceylan Özbay'a

[ izzet koçak ]