Sürgün Lalenin Kokusu

Kurmaca Günlükler - VII 



Dili ne kadar akıcı, kelimeleri ne kadar kıvrak, zekâsı ne kadar zehir olursa olsun insan, anlayamadığı şeyi anlatamıyor da!

Ve anladığında artık önündeki tüm kapılar sonuna kadar açılıyor, setler yıkılıyor, fırtınalar diniyor.  İnsanın bir şeyi anlatması için susması bile yetiyor.

İşte kıyamet,  o en büyük susuşun adıdır; İsrafil’in Sur’dan üfürdüğü kadim sessizliktir o diriliş. 

Çünkü her şeyi anladığımızda hiçbir şeyi anlatmaya ihtiyacımız olmayacak.


Lalenin kokusuna kavuştuğu gün, biz üzerimizdeki tüm dünyalık kokuları terk edeceğiz.

Kimimiz cennetin kokularına bürüneceğiz, kimimiz cehennemin. Tanıdık kokular olacak besbelli. Lakin tek bilinmeyen koku sürgün lalenin kokusu olacak.

Çünkü lalenin kokusu cennetten çıkarılmayan tek şeydir.

Kokusunu cennette alıkonularak sürgün edilmiş tek çiçek, mahzun laledir. 


Bilinmez, belki insanlık sürgün lalenin kokusunu alsaydı bu dünyanın geçiciliği aklından hiç çıkmayacak, imtihan anlamsızlaşacaktı.

Hiç ölmeyecekmiş gibi bu dünyanın dağdağası içinde dünyevileşip kaybolmayacaktı. Hep asıl yurduna dönüşün özlemini duyumsayacaktı ruhunda insan.

Sürgün lalenin cennette kalan kokusunun adı: özlemdir. Biz özlenmesi gerekeni unuttuğumuz için sürgündeyiz.


Lalenin bir kokusu olmadığına inananlardandım ben de. O zarif lale kokudan yoksun olarak yaratılmış sanıyordum.

Elimde belgelerim, burnumda kokusu hala yok, ama artık biliyorum ki lalenin de muhteşem güzelliğine yaraşır bir kokusu var: “Cennete özlem.” 

Yorgunluk Sendromu

Kurmaca Günlükler - V



Günlerdir aynı kelime dolanıyor dilimde. Yorgunum.

Her işe, her düşünceye, her şeye karşı büyük bir yorgunlukla direniyorum.

Ama yüzümden okunmayacak kadar büyük bir yorgunluk taşıdığımdan kimse ne kadar yorgun olduğumu göremiyor.

Bir insan bu kadar nasıl yorulabilir, diye soruyorum kendime.

Hangi hayat, hangi kelimeler, hangi düşünce, hangi hayal…? İnsanı altından kalkılamayacak bir yorgunluğa sürükler.

Yaşanmış bir hayattan daha çok yaşanmamış bir hayat, düşüncelerden daha çok düşüncesizlikler, hayalden çok kurgu yormuştur insanı  kelimelerin dünyasında.

Kalem kağıdın üzerinde yürüyemeyecek kadar yorgun. Parmaklar, klavyenin tuşları karşısında bilmem ki kaçıncı kez öylece duruyor.

Kelimeleri bir mükemmellik hülyası içerisinde yan yana getirmekten kaçıncı kez kaçınıyorum.

Kendi kurduğu kurgunun altında kalan bir yorgunluk bu, binlerce yılın, binlerce şehrin, binlerce akrebin emaneti bir yorgunluk.

Herkese yetecek kadar yorgunluğum var. Bu telaşınız, bu bitmek tükenmek bilmeyen arzularınız karşısında ben çok yorgunum, hadi siz gidin.

Yazılacak bir çok hikaye, yürünecek çok yol var biliyorum, ama ben yorgunum.