Korkuluk

[ KORKULUK ]* 

Beni tarlanın ortasına bırakıp gittiklerinden beri büyük bir korkuyla yaşıyorum. Korku, somut bir varlığa bürünmüş, dolanıyor etrafımda. Gözlerimi açamıyorum, yerimden kıpırdayamıyorum, öylece donup kaldım. Kuşların korkunç çığlıklarını duyuyorum hep: korkuluk burada!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü608

Tost ve Kahve



 [ TOST VE KAHVE ]*

Mustangımı çadırın önündeki park yerine bıraktım.
Koşar adım çadıra vardım.
Retina taramasından sonra çadırın etrafındaki güvenlik bölgesi kalktı.
İçeri girdim. 
Çantamı çalışma masamın yanına bıraktım. 
Ceketimi askıya fırlattım.
Kendimi tuvalete zor attım. 
İnsanın kendi tuvaleti gibisi yok şu dünyada.
Bu rahatlığı başka bir yerde bulamıyorum çünkü.

Zulu elinde havlu tuvaletin kapısında bekliyordu. 
Teşekkür ederim Zulu, dedim havluyu alırken.
Teeeşşeeekkkürr ettmmeeene geeereeeekkk yoook, dedi cızırtılı bir sesle. 
Ses kartını acilen güncellemem gerektiği bariz bir şekilde haykırıyordu Zulu’nun sesi. 
Hoş, Zulu’nun da yeni ve organik modelleri çıktı. 
Artık yolda yürürken yanımdan geçenlerin insan mı yoksa robot mu olduğunun ayırımına varamıyorum.  

Mustangı sürerken kendimi çok kasıyorum sanırım.
Her tarafım tutulmuş gibi ağrıyor.
Kendimi masaj koltuğuna bırakırken Zulu tost ve kahve hazırlamak için mutfağa geçti. 
Redbook’a, iş yerime, on beş günde bir gidiyorum. 
Şirket politikası gereği uzaktan çalışan benim gibi elemanları insan kaynakları bir gün için şirket binasında topluyor. 
Sosyalleşme ıvır zıvırı adıyla bir sürü hokkabazlık yapıp gönderiyorlar.
Kurum kültürüne dâhil oluyormuşuz. 
Oysa benim onlara para kazandırmamın sebebi asosyal olmam, sosyal birisi olsam bu kadar hayal kurmazdım sanırım.

Zulu, tost ve kahveyi getirip sehpaya bıraktı. 
Tostun ve kahvenin birbirine karışan kokusuna bayılıyorum. 
Kahveden bir yudum alıyorum. 
Bir ısırık tosttan.
Harika.

Masaj koltuğundan kalkıp çalışma masama geçiyorum. 
Bedenimdeki tüm yorgunluk süzülüp gitmiş gibi. 
Şimdi işimi yapmalıyım. 
En azından iki saat hayal kurmalıyım. 
Benim işim bu, hayal kurmak. 
Redbook’un Tahayyül adını verdiği bölümde çalışıyorum.
Haftalık 2 GB kotam var, kotayı doldurduktan sonrası yan gel yat.
Ama ben iş prensibim gereği olarak, kota dolsun dolmasın günde en az iki saat hayal kuruyorum.
Çünkü ne demiş ataların ataları, işleyen demir ışıldar!
Aslında su katılmamış bir hayalperesttim, hayal kurmadan yaşayamam!

Bağlantı aparatlarını şakaklarıma yerleştirip  genel ağa bağlanıyorum.
Biraz eski usul ama hayal kurarken boş beyaz bir kâğıdın üzerine kelimeler yazıyorum.
Kelimeler arasında özgün bağlantılar kurmaya çalışıyorum.
Bu yöntem sayesinde kısa sürede Tahayyülcüler arasında üçler derecesine yükseldim. 
En üst seviyenin bir altı oluyor bu bildiğim kadarıyla, bir üste çıkınca evliya oluyorsunuz!
Şirket bu derecelendirme işine meratip adını veriyor.
Redbook böyle tuhaf bir dil kullanılıyor iç hiyerarşisinde, sadeleşmeye karşıymış kurucusu.
Elinizde sözlükle dolaşmanız gerekir binanın içerisinde bile.
Robotlara hayal satan bir firma için ilginç bir dil kullanımı ama bir süre sonra alışıp gidiyorsunuz. 

Hayal kurmaya başlamadan önce gelen kutusunu kontrol ediyorum.
Geçen ay gönderdiğim hayaller Tasdik bölümünden geçmiş. 
Tahakkuk eden param hesabıma yatırılmış. 
İyi para kazanıyorum ama bir asosyal için parayı harcamayı bilmiyorum.
Genelde elimdeki parayı çarçur ediyorum.
Zulu bile benden çok daha iyi anlıyor ekonomiden.
Bunu fark ettiğimden beri çadırımın muhasebe işlerini ona devrettim. 
Gelir gider ondan soruluyor.
Dışarı çıkarken hesabıma harçlığımı o yüklüyor. 
Robotumun hizmetindeyim, deyim yerindeyse.

Zulu ile düşünme şeklimiz birbirine çok benziyor, çünkü ona yüklenen bütün hayaller bana ait. 
Hatta, yapay zekası benden aldığı hayalleri işleyerek yeni hayaller kuruyor.
Bilmeyen birisi Zulu’nun kurduğu hayaller ile benimkiler arasındaki farkı ayırt edemez. 
Aramızda kalsın bazen şirkete Zulu’nun hayallerini gönderiyorum, fark etmiyorlar. 
Yakında Zulu her şeyi devralabilir. 
Evet, bu tehlikeli bir durum ama Zulu’ya kendim kadar güvenirim. 
Kendime de Zulu kadar. 
Yani aslında ben Zulu da olabilirim.
Zulu da ben.

E-postaları kontrol ettikten sonra hayal girişini açıyorum. 
Ama bir terslik var.
Şifremi kabul etmiyor. 
İmkânsız, yirmi yıldır aynı şifreyi kullanıyorum.
Zulu ile göz göze geliyoruz. 
Zulu’nun elinde susturucu takılmış bir glock.
Tek bir atış yapıyor.
Kurşun alın kemiğimi dağıtıp beynimin içerisine dalıyor.
Arka taraftan çıkmadan önce nefesi kesiliyor.
Arkaya mı öne mi düşsem diye karar veremeyip sağ tarafıma doğru yığılıyorum. 

Şirketten tanığım iki Tasavvurcu içeri giriyor. 
Ellerinde testereler ve büyük siyah torbalarla.
Tasavvurcularla olan rekabetimizin sadece yazılım farkı olduğunu sanıyordum.
Meğerse daha derin bir düşmanlık varmış.
Ama artık bir ölü olduğum için bunu araştırmaya vaktim olmayacak. 

Beni parçalara ayırıp siyah torbanın içerisine koyuyorlar.
Zulu etrafı toparlayıp hiçbir şey olmamış gibi bilgisayarın başına geçiyor.
Bağlantı aparatlarını şakaklarına takarak sisteme giriş yapıyor.
Parmakları klavyenin üzerinde hareket ediyor. 
Şifre kabul ediliyor, bu sesini nerde duysam tanırım. 

Hayal yüklendi, uyarısıyla gözlerimi açıyorum. 
Kalemi, kelimelerle dolu kâğıdın üzerine bırakıyorum.
Hayal işleyicisi programını kapatıp şakaklarımdaki aparatları çıkarıyorum.
İki tasavvurcu Zulu’nun parçalarını torbalara dolduruyor.
Kendime bir tost ve kahve yapmak için mutfağa geçiyorum.
Tost ekmeğini çıkarıyorum.
Kahve makinesinin düğmesine basıyorum.

Beş dakika sonra masaj koltuğuna bırakıyorum kendimi.
Tost ve kahvenin birbirine karışan kokusu nedense eskisi kadar çekici gelmiyor!

*Ceylan Özbay'a

[ izzet koçak ]

Mutluluğun Kokusu


[ MUTLULUĞUN KOKUSU ]*

Dalından koparıyormuş gibi birkaç domates attım poşete. 
Diğer poşete biraz köy biberi koydum. 
Menemene soğan konulur mu konulmaz mı tartışması umurumda değildi ama soğan alırken aklıma geldi birden. 
Ben ‘gizli soğan sevenler derneği’ üyesi olduğum için soğan, benim hayatımda her şeye maydanoz olmayı başarıyor. 

Cennet de böyle bir yer olmalı, dedim marketin manav bölümünde çalışan abiye.
Yüzüme tuhaf tuhaf bakmaya başladı. 
Hani, dedim, elini uzattığın her şeye ulaşabiliyorsun ya o bakımdan.
Güldü. 
Yaka kartında ismi yazıyordu: Nuri.

Nuri abi aldıklarımı tartı, barkotlu etiketleri poşetlerin üzerine yapıştırıp alışveriş arabasına yerleştirdi. 
Arabayla raflar arasında slalomlar yaparak şarküteri reyonuna ulaştım. 
Coşkun Sabah söylemişti.
Yok, şarkıyı değil yumurta fiyatlarının böyle fırlayacağını ama söylemediği şey her şeyin fiyatının havaya uçacağıydı. 
Umarım kısa zamanda ekonomik yer çekimi bulunur, yoksa beşiğinde sallanan bu canavar büyüme rakamlarını da yiyip bitirecek! 
Altı yumurta da arabanın içerisine yerleştikten sonra cep telefonuma gelen watsap mesajıyla irkildim. 
Cep telefonu bende böyle bir rahatsızlığa sebep oluyor. 
Ondan gelen her şey beni önce tedirgin ediyor, sonra olumlu ya da olumsuz fark etmeksizin bir gerilime sokuyor.
Doktora gitmedim, kataloga yeni bir hastalık daha eklemenin âlemi yok.

Mesaj eşimden geliyordu. 
Eski eşimden, nafakayı yatırdığım için teşekkür ediyordu. 
Kalp emojisine tıklayıp, gönder butonuna bastım.
Ayrıldığımıza herkes çok şaşırmıştı. 
Aslında biz de şaşırmıştık, lakin ayrılığımız her şeyin daha kötü bir anıya dönüşmesini engellemeden doğru bir zamanda gelmişti. 
İkimiz de geriye dönüp baktığımızda mutlu bir evlilik görüyoruz. 

Arada eleştiriler geliyor çevreden, sürdürmek için yeterince mücadele etmediğimiz için.
Oysa eşim de ben de mücadeleci kişiler hiçbir zaman olmadık. 
Hislerimizin kuvvetine inandık ve o hislerle kaba kuvvete başvurmaya gerek duymadık.

Kasiyer toplam rakamı söylediğinde bir aldıklarıma baktım bir de kasanın üzerindeki dijital ekranda yazan rakama.
Bu rakamlara alışmak kolay olmayacak ama alışırız önünde sonunda.
Kredi kartını uzatıp şifreyi girdim. 
Eşimin doğum günü, eski eşimin!

Marketten aldıklarımı dolaba yerleştirdim. 
Sabahtan kalan çayın altını açtım. 
Sınav kâğıtları masanın üzerine yayılmış okumam için beni bekliyordu. 
İçimden bir keşke daha geçti, özel bir okulda çalışıyor olsaydım, hepsine yüzü basar geçerdim diye.
Cam kupaya çayı doldurdum. 
Şekersiz çay içmek hastalık belirtisi olduğu için artık çaya şeker atmıyorum.
Hastalık mı yarıştıracağız şimdi, adını anmaya mahal yok illetin.
Masaya oturdum.
Yazılı kâğıtlarını önüme çektim.
Çaydan bir yudum aldım.
Faber-castell kırmızı tükenmez kalemin kapağını çıkardım.

Uyanık öğrencim kompozisyona benim sınıfta sıklıkla kullandığım bir cümleyle başlamış:
“Bir sabah uyandım ve kendimi bir karıncaya dönüşmüş olarak buldum. O günden beri durmadan çalışıyorum.”
Kompozisyonun sonunu pek bağlayamamış ama noktalama ve yazımda pek sorun yoktu. 
Baktım, elimde yeterince tam puan var, verdim ve diğer kâğıda geçtim.

Üç saat sonra masanın üzerini karıncalar bastı. 
Yazılı kâğıtlarındaki her bir harf bir karıncaya dönüşmüş gibiydi.
Masadan aşağı dökülüyorlardı. 
Bir grup karınca kırmızı faber-castelli sırtlanmış gidiyordu.
Yazılı kâğıtlarına verdiğim notları kemiriyordu bir kısmı da.
Ellerim, ellerimin yerinde uzun siyah bacaklar vardı. 
Karıncalar üzerime tırmanıyordu.
Yine dev bir karıncaya dönüşmüş bir haldeydim. 

Sandalyede geriye doğru yaslandım. 
Sırtım tutulmuştu, gözlerim ağrımıştı, aklım bulanmıştı. 
Acıkmıştım.
Karnımdan gelen sesler, bekâr bir adam için menemen vaktinin geldiğini ilan ediyordu. 

Soğanları doğradım ve tavanın içerisine attım.
Kulak memesi kıvamında pembeleşinceye kadar tavanın içerisinde çevirdim.
Mutluluğun mutfağı dolduran bu soğan kokusu olduğuna eminim ama kanıtlayamam!


*[ izzet koçak ]

Ahmet KOÇAK'a

Atama Bekliyor


[ ATAMA BEKLİYOR ]*

Kadın, kasiyerden iki paket sigara istedi. Kasiyer, abla her gün iki paket, abi iyi yetişiyor, dedi. Kadın, ev kira değil işte, yetiyor, dedi. Kasiyer, ev kira değilse yeter, dedi. Kadın, kız da okulu bitirdi, atama bekliyor, dedi. Kasiyer acı acı gülümsedi.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü524

Ağlamak


 [ AĞLAMAK ]

Ağlamaya başladı. Neden ağlıyorsun, diye sordum. Ağlayınca daha iyi görüyorum. Gözyaşlarımın böyle bir etkisi var, dedi. Senin adına sevindim, dedim. Bunun sevinilecek bir tarafı yok ki, dedi. Neden, diye sordum. Daha iyi görünce insan, dedi, bu kez de gördüklerine ağlıyor!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü700

Sınırlar

 

[ SINIRLAR ]*

Sanki beni kırpıp kırpıp belli bir çerçeve içerisine sığdırmaya çalışıyorsun, dedi masadan kalkıp kendisini koltuğa bırakırken. Masadaki adam memnun gülümsedi. Sınırları olmayan bir insanın fark edilmesi, haritada yer almayan ıssız bir adanın bulunması gibidir, dedi.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü694

Organik


[ ORGANİK ]*

Robotlar hayranlıkla kuvözde yatan bebeğe bakmaktaydılar. Bir robot, "Sonunda," dedi, "bize benzeyen organik bir canlı türü geliştirmeyi başardık!" Hepsi birbirini tebrik etti. İçlerinden biri, "Umarım," dedi endişeli bir sesle, "ileride bizi yok etmeye çalışmaz!"

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü639

Robotların Ölümü


[ ROBOTLARIN ÖLÜMÜ ]*

Virüs, robotları birer ikişer devre dışı bırakıyordu. Ana bilgisayar, antivirüs programı üzerinde çalışıyor. Robotların kendilerini standby konumuna alıp beklemesini duyuruyordu. Uyarıyı dikkate almayanları, ana bilgisayar uzaktan tek tek devre dışı bırakılıyordu!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü670

Realist Öykü


[ REALİST ÖYKÜ ]*

Öykümün sonunda yazar, yazdığı öyküyü yakıyordu. Güzel bir öykü olmuştu, çok gerçekçiydi. Kendimi ödüllendirmek için mutfağa gittim. Kuzu çevirme yapamayacağım için makarna yapıp yedim. Odaya döndüğümde duman biraz dağılmıştı. Masadaki çakmağı alıp çekmeceye koydum.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü669

Yalnızlığın Tarifi


[ YALNIZLIĞIN TARİFİ ]*

Büyük bir şehrin ortasındaki ıssız adasında yaşıyordu. Yalnızlık ile arası iyiydi. Ondan hiçbir şikâyeti olmadı. Gerçek manada yalnızlığı ise bir kere hissetti, o an kavradı yalnızlığın ne olabileceğini, şöyle tarif etti kendisine, sesimi kimse duymuyor, tanrı bile!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü512

Issaz Ada


 [ ISSIZ ADA ]*

Adada geçirdiği günleri saymayı çoktan bırakmıştı. Adasına bir de isim vermişti. Issız, bu adaya yakışan bir isimdi. Adadaki tekdüzeliği, kıyıda bulduğu şişelerden çıkan mektuplar bozardı. Bir kalemi olsaydı onlara cevap da yazardı ama şişelerden hiç kalem çıkmıyordu.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü445

İki Bedevi


[ İKİ BEDEVİ ]*

İki bedevi çölün ortasında kahvelerini içmeye hazırlanırken biri diğerine, bugün çölden bahsetmeyelim, demiş. Diğeri, tamam, demiş. Neyden bahsedelim öyleyse, diye sormuş sonra. Diğer bedevi biraz düşünmüş. Develerden bahsedelim, demiş heyecanla, çöl develerinden!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü707

Uzak Savaş


[ UZAK SAVAŞ ]*

Televizyonun sesini biraz daha açtım.
Çaya şeker atmayı ne zaman bırakmıştım ben, hatırlamıyorum artık.
Bir füze apartmanın tam ortasında patladı.
Ben ekmeğe biraz tereyağı sürdüm.
Çayın tadını kaçıran bir karanlık düşünce çöreklendi göğsümün üzerine.
O binada oturanlar da bir zamanlar benim gibi kendilerinin içinde olmadığı uzak bir savaşın haberlerini böyle izlemişler miydi?

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü865

Çerçeve

[ ÇERÇEVE ]*

Araştırmacılar bataklıkta bata çıka ilerliyorlardı. 
Günlerce aradılar. 
Nihayet. 
Bataklığın ortasında muhteşem gülü buldular. 
Böyle bir yerde böyle bir güzellik nasıl olabilirdi, diye sordular birbirlerine. 
Onu oradan kurtarmayı kendilerine vazife bildiler. 
Gülü alıp dünyanın en güzel gül bahçesine getirdiler. 
Ziyaretçiler geldi bataklık gülünü görmek için. 
İçlerinden biri onca güzelliğin arasında gördüğü bataklık gülüne şöyle bir baktıktan sonra, iyi de bunun diğerlerinden bir farkı yok ki, dedi. 
Dağıldılar.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü864

Mevta Benim


[ MEVTA BENİM ]

Bugün mezarlığa gittim. Yağmur yağıyordu. Her hafta yitip giden bir maziyi anmak için geliyordum buraya. Bekçi, "Selim Bey yakınınız mıydı?" diye sordu her hafta beni bu mezarın başında görmenin tanışıklığıyla.  "Yok," dedim açıklama yapmanın huzursuzluğuyla, "orada yatan benim!"


*[ izzet koçak ]

#mikroöykü863

Düşüncelerine Dikkat Et!


[ DÜŞÜNCELERİNE DİKKAT ET! ]*

Düşündüklerim bir süre sonra gerçek oluyordu. Bu yüzden dokuz köyden kovduldum. Tamam, bu yüzden değil, düşündüklerimi söylediğim için kovdular beni. Kendime saklasam sıkıntı yoktu. Onuncu köyde bir bilgeyle tanıştım. Sorunumu anlattım. Bana iki gün bulaşık yıkattı. Bunu düşünmemiştim işte!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü873

Lider


[ LİDER ]*

Herkes ondan bahsediyordu. Hayranlıkla, bağlılıkla, coşkuyla... Onunla yürümenin büyük bir istikbal vadettiğine iman etmişti insanlar. Ama ona baktığımda beni dehşete düşüren bir imge beliriyordu zihnimde. Başını saran haleden sarkan iplerde sallandırılmış insanlar!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü874

Kredi Kartı


[ KREDİ KARTI ]*

İçeri girdiğimde dolaptaki kıyafetler ortaya saçılmıştı. Yok yok, deyip duruyordu Selim. Ne yok Selim, dedim. Bana önce boş boş baktı. Para, dedi sonra, para yok. Unutulmuş tek bir kuruş yok! Güldüm. Selim, dedim, biz şimdi değil eskiden de kredi kartı kullanıyorduk.

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü875

Yüzük Parmağı

[ YÜZÜK PARMAĞI ]*

Selim, dokuz parmağını bize gösterir. Verdiğiniz sözlere dikkat edin, der ayrıntıya girmezdi. Kesik parmağı alyansıyla birlikte vitrinde ilk gördüğümde şaşırmış, sen evli miydin, diye sormuştum. Evet, demişti gülerek, eşimi hayatımdan çıkardım ama söz verdiğim gibi yüzük hala parmağımda!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü876

Yansıma


[ YANSIMA ]*

Ölüydüm. Yatağımda yatıyordum. Adli tıp raporunda yüksekten feci şekilde yere çakılarak öldüğüm yazıyordu. Polis, yatağa nasıl getirildiğimi bulmaya çalışıyordu. Şaşkınlardı. Ölü olmasam açıklardım, üç gecedir gördüğüm kabustan bu kez yere çarpmadan önce uyanamadığımı!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü885

Kaybolmuş Bulundum


[ KAYBOLMUŞ BULUNDUM ]*

Ormanda biri kaybolmuş. Uyku tulumumu toplayıp yanlarına gittim. Ormanı bildiğim için arama ekibine katıldım. Akşama kadar aradık ama bir sonuç elde edemedik. Kamp yerine döndüğümüzde bir kadın, bulmuşlar, diye sevinç çığlıkları atarak üzerimize geliyordu. Annemdi!

*[ izzet koçak ]

#mikroöykü877

Sinema / Dizi 2022


[ iz'lediklerim ]


Glass Onion




Fall




Knives Out




The White Lotus 




American Gangster




Wednesday 




The Peripheral




The Handmaid's Tale




1899




Bullet Train




All Quilet On The Western Front




Only Murdes İn  The Building 3*




Star Wars Andor*




Cici




Yüzüklerin Efendisi
Kralın Dönüşü




Yüzüklerin Efendisi
İki Kule




Yüzüklerin Efendisi
Yüzük Kardeşliği




The Rings Of The Power*




Tales Of The Jedi*




House Of The Dragon 1*




I Am Groot 1*




Tales Of The Walking Dead 1*




Under The Banner Of Heaven 1*




Yellow Jackets 1*




The Sandman 1*




Shining Girls 1*




Servant 3*




Billy The Kid 1*




The Gray Man




Only Murders in the Building 2*




Only Murders in the Building 1*




Succesion 3*




Black Phone




Outer Range*




Dark Winds*




The Bear*




The Terminal List*




WestWorld 4*




The Boys 3*




Doctor Strange 
in the 
Multiverse of Madness




The Unbearable Weight of Massive Talent




The Old Man*




We Own This City*




Irma Vep*...




Obi-Wan Kenobi*




The Staircase*




Spiderhead




Stranger Things 4*




Better Call Saul 6*




Love, Death & Robots*




The Boys 2*




The Northman




Halo*




Batman ve Süperman




Free Guy / Gerçek Kahraman




The Batman




Moon Knight*




That Dirty Black Bag*




Resident Alien 2*




Shining Vale*




The Outfit




Severance*




Peaky Blinders*
6




The Adam Projeck




1883*




Spider-Man: No Way Home




Dopesick*




Jack Reacher / Never Go Back




Jack Reacher 




The Silencing




Reacher*




Against The Ice




Vikings Valhalla*




Blade Runner 2049




Blade Runner 
(1982)




Peacemaker*




Drive My Car




Six Feet Under*
2




The Legend Of Vox Machina*




The Book Of Bobo Fett*
1




Blade Runner - Black Lotus*
1




Matrix 4




The Expanse*
6




Station Eleven*




Bad Education




The Gentlemen




Cafarnaum




I'm Thinking Of Ending Things




Burrow




The Minimalists: Less Is Now




Six Feet Under*
1




Ozark*
4




DOTA - Dragon's Blood*
2




After Life*
3




The Unforgivable




The Suicide Squad: İntihar Timi




Last Night İn Soho




The Power Of The Dog




Red Notice




The Last Duel/Son Duello



Hawkeye*



I Lost My Body/Benim Vücudum



Mayor Of Kingstown*


[ izzet koçak ]