Üç Günlük Dünya
Çekirge, Bir İki Üç
Allah Kurtarmış
#mikroöykü878
İçime Dolan Karanlık
Binbir Kedi Masalları
Karbon Monoksit Bir Hüzün
Vicdansızlar
Hap
Kabus Tarihi
Biyolojik Çim Biçme Makineleri
Pompei'de Mangal
Adlandırılmayan
Sekte-i Kalp
[ SEKTE-İ KALP ]*
Kedi bardaktan boşanırcasına yağan yağmurun altında ilerliyordu. Böyle tuhaf durumlarla karşılaştığında yaptığı gibi bir dilek tuttu. Yağmur durdu. Su kesildiğinde çeşmeden gelen tıslamayı andıran bir ses geldi gökyüzünden. Kedi silkelendi. Kaygıyla gökyüzüne çevirdi bakışını. Dilekle birlikte tuttuğu son nefesini verdi. Kedi çöpü karıştırmaya durdu. Doktor ölüm raporunu mühürledi: Sekte-i Kalp.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü166
Rukiye Canbolat'a
Beş Milli Patik Modeli
[ BEŞ MİLLİ PATİK MODELİ ]*
Bir çile ip alıp nar ağacının altına oturdu. Örmeyi düşündüğü patik için bir model düşünüyordu. Başlayalım da arkası gelir, dedi kendi kendine. Bahçenin ortasındaki kayanın üzerine konan kuş tuhaf sesiyle bir şarkıya başladı. Beş mille ördüğü güzelim patiğine bu bed sesli nursuz kuşu model koyacak değildi. Ertesi gün patik bittiğinde çıkan modele kendisi de şaşırdı biraz. Nar taneleri arasında tahta bir kuş duruyordu. Kuşun kalbinin olduğu yer de boş kalmıştı.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü177
olmuyor'a
Zaman Yok
[ ZAMAN YOK ]*
Dünya'ya sürgün edilmiştik. Bir dere kenarında oturuyorduk. Ben, üzülmeyin, dedim ayağa kalkıp, burada da toprak var, ateş var, su var, hava var. Herkes bana döndü. Burayı da cennet gibi yapabiliriz, diye ekledim. Ama zamanımız yok, dedi Selim. Nasıl zamanımız olmaz, dedim hayretle. Çünkü, dedi, zaman daha sürgün edilmedi!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü255
@BDnmzblk'ye
Kedisever
[ KEDİSEVER ]*
Tabureye oturmuş kucağındaki kedinin sırtını okşayarak gökyüzüne bakıyordu Selim. Dalmıştı. Kedinin tüyleri birden diken diken oldu. Tırnaklarını Selim’in etine geçirip kucağından atladı. Huysuz kedi, anın bütün keyfini kaçırmıştı. Şimdi soluğu patronun yanında alır, şikâyet ederdi kendisini kesin. Kaderden kaçılmaz, dedi Selim içinden, kovulmadan bari ben istifa edeyim.
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü259
Betül'e
Araf
[ ARAF ]*
Sosun Gümüş'e
Dikiz aynasından bakınca kaza yerini gördü. Arabanın camını indirdi. Görevli meleğe bileti uzattı. Tek gelmişsiniz, dedi melek. Eşim, dedi Umut, hayatta kaldı. Bekleme salonuna geçip, eşinizi orada bekleyebilirsiniz, dedi melek, burada zaman çabuk geçer!
*[ izzet koçak ]
#mikroöykü414
Hepsi Bir Rüyaymış
HEPSİ BİR RÜYAYMIŞ
Kübra Çakır'a
Hepsi bir rüyaymış, dedim içimden. Gözlerimi tavana dikerek yatakta uzandım bir süre. Sonra kalktım. Yatağı topladım. Lavaboya gittim. Elimi yüzüm yıkadım. Mutfağa geçip çay koydum. Yumurta haşlamak için kullandığım eski demliğe su doldurup içine iki yumurta bıraktım, onu da ocağa koydum.
Bilgisayarı açtım. Almayı düşündüğüm küçük zeytinliğin fiyatına baktım. İç çekip kapattım. Fiyatlar çok yüksek ama her gün umutla bakıyorum. Denize yakın zeytinliklerin çoğu otel oldu zaten. Amcamın geçen yıl sattığı zeytinliğe yapılan otele de Zeytin Bahçesi adını vermişler hakaret gibi! O bahçede yüz yıllık ağaçlar vardı. Güzelim zeytin ağaçlarını kesmek için bir kiralık katilin vicdanına sahip olmak gerekir. Evet, para kimsede vicdan bırakmamıştı ya da vicdan herkesten önce paragöz olmuştu.
Meteor değil Metafor
Hasene Gün'e
Öğrenciler kürsüdeki hocalarını dikkatli bir şekilde dinliyordu. Hoca kendi sesinin şehvetine kapılıp coştukça coşmuştu. Kibri kara bir bulut gibi sınıfın üzerine çökmüştü.
Orta sıralarda oturan bir öğrenci not defterini çıkarıp ‘bunalım’ yazdı. Sonra defteri kapatıp çantasına koydu. Pencereye baktı. Dışarıda inceden bir yağmur yağıyordu. Bulutlar koyu bir is gibi göğü kaplamışlardı. Hoca elindeki tebeşiri kürsüye vurup ‘meteor’ yazdı tahtaya. Kelimenin altına iki çizgi çekti sertçe. Ne demek olduğunu biliyor musunuz, diye sordu. Pencereden dışarıya bakan genç elini kaldırdı. Ama hoca sözü bir başka öğrenciye verdi.
Zaman Atı
ZAMAN ATI
Irmak Güneş'e
Selim, Saat Teknolojileri ve Bilim Dalı’ndan mezun olduktan sonra amcasının desteğiyle yüksek lisansını yapmak için Avrupa’ya gitti. Saatler üzerine yaptığı okumalar sırasında karşılaştığı bir kitap onun Çin’e gitmesine vesile oldu.
Çin’de bir saat ustasının yanına çırak olarak girdi. Yıllarca onun yanında saatler üzerine eğitim aldı. Ustası bu hasbi genci sevdi. Ona icazet verip, onun büyük üstatlar arasına girmesini sağladı. Selim, o yıl büyük üstatların yaptıkları gizli toplantıya ustasıyla katıldı. Toplantının yapıldığı yer Zaman Tapınağı adı verilen bir yerdi. Selim burada beş yıl kaldı.
Limon Kolonyası Kokan Uzaylılar
LİMON KOLANYASI KOKAN UZAYLILAR
Saklanarak'a
Uzay gemisi semalarımızda görününce tüm ülke savaş durumuna geçti. Kahvelerde suyumuzu alacaklarından, çay ocaklarında toprağımıza göz diklerinden, kafelerde de ruhlarımızı gemilerinin enerjisini sağlamak için yakıt olarak alacaklarından bahsediliyordu. Cami minberlerinden hocalar düşmana karşı inançlı olmamızı vaaz ediyordu. Ellerinde tırpanlar bulunan uzaylı görselleri ortalıkta dolanıp duruyordu.
Tabi gerçek kısa bir süre sonra anlaşıldı. Dostça bir ziyaret için gelmişlerdi. Herkesin içi rahatladı. Kimsenin de uzaylılarla dövüşmeye niyeti yoktu. Uzaylılar, ellerine limon kolonyası dökülüp gül lokumlarıyla karşılandılar. Siyasilerin uzun nutuklar attığı, halk oyunları ekiplerinin gösteriler düzenlediği törenlere katıldılar. Çok sıkıldıkları yüzleri olmadığı için pek anlaşılmıyordu ama bir gece sessizce ülkeyi terk ettiler. Giderken yanlarına sadece bir tırpan almışlardı hatıra olarak. Çünkü elden ele dolaşan resimleri çok görmüş, tırpana hayran olmuşlardı.
[ izzet koçak ]
Sen Hiç Melek Gördün mü?
Nur Sena Tınmaz'a
Mataramdaki son yudumu da içtikten sonra çölde susuzluktan ölmem için gereken tüm şartlar oluşmuştu. Selim, bu düşünceme hemen muhalefet şerhi koyup, çıkmamış candan umut kesilmez, dedi. Çıkacak can benimki, dedim, sen keyfine bak. Bir süre hiç konuşmadan ilerledik.
Selim, şu sedire otur da biraz dinlen, dedi. Oturdum. Buz gibi ayran getirdi. İçtim. Selim, ben öldüm değil mi, diye sordum. Yok, dedi, sadece şuurunu kaybettin. Kendime gelebilecek miyim, diye sordum. Cevap vermedi ama eliyle çölün ortasını gösterdi. Ilgımların arasından beyaz bir küheylana binmiş ölüm meleği geliyordu. Gözlerim yaşardı. Ne oldu, dedi Selim üzüldüğümü düşünerek. Ne olacak, dedim tuhaf bir coşkuyla, bu kadar yakından hiç melek görmemiştim.
[ izzet koçak ]