Mükemmel
bir hayal kırıklığıyım ben.
Sınıftayım,
her şey çok güzel başlamış. Öğrencilerimin birçoğunu kendimden daha çok
seviyorum. Ders anlatıyorum, her şey yolunda böyle devam et, diye kendimi
teskin ediyorum. Çünkü uzun zamandır anlattığım hiçbir şeye inanmıyorum. İnsanın
kendisi inanmayınca hakikat bile gerçekliğini kaybediyor. İçimdeki coşku bir
anda sönüyor. Öylece kalakalıyorum. Bu sınıfta, bu tahtanın başında, bu saçma
sapan kelimelerle ne işim var, diyorum. Yanlış yerde ve yanlış zamanda olduğumu
biliyor ama buna da inanmıyorum. Birkaç saniyelik bir asırdan sonra bu kez
vazifesini yerine getiren bir ölü gibi devam ediyorum yaşamaya.
Mükemmel
bir hayal kırıklığıyım ben.
Kitap
okumak için kanepeye uzanmışım. Onlarca sayfasını okuduğum kitabı elime almış
ve büyük bir iştahla okuyorum. Olayın içindeyim, kahramanın hemen yanındayım.
Yazarın, o kelimeleri yazarken taşıdığı ruh halini hissetmeye bile başladığım
bir anda. Öylece bir boşluk şimdiki zamanı kaplayıveriyor. Güneşe doğru yol alırken bir kara
deliğe düşüveriyorum. Okumak bir anda tüm anlamını yitiriyor. Kitap bir anda
kendisinden öç almak istediğim bir düşmana dönüşüyor. Yazarın aslında tam bir üçkâğıtçı
olduğunu düşünüyorum. İçim daralıyor, boğazım düğümleniyor; kavi bir öfkeyle
kitabı fırlatıyorum.
Mükemmel
bir hayal kırıklığıyım ben.
Bu
kez çok farklı olacak diyorum. Güler yüzle uyanıyorum. Yüzümde o dingin huzurun
tüm emareleri. Espriler, şakalar, hayat dolu bir insan olup çıkıyorum. Çevremdeki
herkesin yüzü gülmeye başlıyor. Her şey o kadar güzel giderken birden düşüyor
yüzüm. Gözlerimdeki ışık sönüyor. Bakışlarım donuklaşıyor. İçimdeki merhamet
kurşuna diziliyor. Umut kuşunun kafasını ellerimle koparıyorum. Ne olur ne
olmaz diye ölü kuşu kafesine kapatıyorum. Bir acılık doluyor ağzımın içine,
öylece duruyorum her şeyin bir boşlukta kaybolduğu o anda. O an, şimdiye
kadarki tüm düşüncelerimden pişmanlık duyuyorum.
Mükemmel
bir hayal kırıklığıyım ben.
Hayat
gelgitler arasında gidip gelirken hep yaşamayı seçmek zorunda bırakan içimdeki
o kadim inançtan nefret ediyorum. Ona inat sokağa çıkıyorum, on beş dakika
yürüdükten sonra eline geçirdiği insanları lime lime etmekten büyük zevk alacak
canavarların vızır vızır geçtiği bir ana yolun başında duruyorum. On bir’de
karar kılıyorum. Her bir canavar geçtiğinde yola biraz daha yaklaşıyorum. Dokuz,
on ve işte tam on bir. Canavar büyüklüğüyle eş değer kornasını çalıp beni
ezmekten kaçarak yanımdan geçiyor. Şoförün küfürlerine bende eşlik ediyorum.
Çünkü
ben,
Mükemmel
bir hayal kırıklığıyım.
Boşluk - İzzet KOÇAK - Nisan 2015
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder