Noel Baba ile Cuma Namazındayız!!!


[ NOEL BABA İLE CUMA NAMAZINDAYIZ ]*

Okuldan ayrılınca eve doğru kanat çırpmaya başladım. Bir süre sonra ardımdan gelen çıngırak seslerini duydum. Sese doğru döndüğümde sekiz tane ren geyiğinin çektiği koca bir kızağın üzerime doğru geldiğini gördüm. Sağa doğru çekildim; yoksa geyikler bana çarpıp geçecekti. Benim kenara çekilmemle birlikte geyikler  de yanımdan hızla geçti.

Kızağın içerisinde kara kuru bir adam hayatından bezmiş bir şekilde oturuyordu. Beni görmesiyle birlikte geyiklerin yularını çekerek durdurmaya çalıştı.

“Ho! Hooo! Ulan dursanıza!” diye bağırdı geyiklere, hızlarını almış geyiklerin havada durmaları o kadar kolay olmadı. Oldukça ileri gittiler. Adam, kızağa yavaşça bir tur attırıp yanıma geldi.

Beni yanında yolculuk etmem için kızağa davet etti. Kendimi hemen kızağa attım, çünkü kanat çırpmaktan yorulmuştum. Gülümseyerek elini uzatıp adını söyledi: “Nikolas.” Ben de adımı söyledim: “--------“. O söyleyince refleks olarak ben de adımı söyleme durumunda kalmıştım. Beni görmediği için özür diledi, önemli değil dememe fırsat vermeden, çok dalgın olduğunu, bana bir zarar gelmediği için mutlu falan olduğundan başlayarak o kadar çok şey anlattı ki beni indirmesi gereken yerden çok ama çok uzaklaştığımızı da söylememe bir türlü imkan tanımadı.

Kendisi uzun yol geyikçisiymiş. Kızağın arkasındaki çuvallarda kilisenin gönderdiği paketler bulunuyormuş. Bunları Noel haftası içerisinde söylenen adreslere bırakması gerekiyormuş. İşlerini erken bitirip yeni yılda evinde olmak istiyordu. Bu uzun yol geyikçiliğinin zor bir iş olduğundan falan da bahsetti. Evinin, ailesinin ve çocuklarının hasretiyle ömür tükettiğinden yakındı. Kara kuru bir adamdı ama çenesinin maşallahı vardı.

“Bugün günlerden ne?” diye sordu bana, “Cuma” dedim. “Öğle ezanına ne kadar kaldı,” diye ekledi. “Bir saat,” diye cevap verdim. “Müsaadenle ben bir camide durup Cuma namazı kılacağım,” dedi. Ben şaşkınlıktan küçük dilimi yutacaktım.

“Kendine gel!!” diye adamı şöyle bir salladım. “Senin kim olduğundan haberin yok” herhalde diye çıkıştım. Zavallı, yüzüme tuhaf tuhaf bakarak, “Ben kimim?”diye sordu. Ben de “Sen Efsanevi Noel Baba’sın” diye bağırdım. Sesim geyiklerin bile irkilmesine sebep olmuştu.

“Hadi git işine be!” dedi. “Ben sıradan bir kargocuyum.” “Olur mu?” dedim ve cebimden çıkardığım, yılbaşı eğlencesi davetiyemi gösterdim. “Bak bu resimdeki şişman, aksakallı ve ak saçlı, kırmızı tulumlu adam sensin. Şimdi de üzerinde aynı tulum, başında da aynı külah var. Hoş, uzun yollar biraz kilo kaybettirmiş.”

Koca bir kahkaha kopardı. “Ya kardeşim bu bizim iş tulumumuz, bizim geyik şirketindeki herkes bu tulumu giyer. Benim asıl adım da Namık, şirketteki herkes Hıristiyan olunca bana da Nikolas dediler, ben de yılların verdiği alışkanlıkla kendimi tanıtırken Nikolas diyorum. Yoksa senden bir farkım yok, elhamdülillah ben de Müslümanım!”

“Ayrıca o karttaki adam, şirketin sahibi, Antalyalı bir tacir olan Aziz Nikola, dedesi yüzyıllar önce Demre de yaşayan bir azizden esinlenerek o adı vermiş ona. Bizim Aziz Nicola bir ara koka böceğinden yapılan sıvının dağıtım işine girmişti. Şirketin reklam işini yapan bir çizer, bizim adamı görünce çizimlerinde kullanmış. Ondan sonra bizimkinin adı, “Noel Baba” oldu. Kilise bu adın etrafında dönen hikâyeyi tescillettirip, pazarlamaya sundu. Biliyorsun, kilisenin ticarete kafası iyi çalışır ve din tacirliğinde de bir numaradır. Hıristiyan kahramanlar yapmaya bayılır. Böylece sempati bombalarıyla propaganda yapmayı sever. Sonrada bunu tüm aptallara pazarlar. Hele bu aptallar başka dinden olunca daha bir eğlenceli oluyor. Asıl mesele kapitalizm ama ona burada değinmeyelim.

“Burada biraz yavaş ol bakalım. Sen bana şimdi aptal demeye mi kalkıyorsun?” dedim. “Ne olacak yani yeni yılı kutlayacaksam! Bu beni Hıristiyan yapmaz ya!” Kafa kâğıdım dışında “İslam” olduğumun bir göstergesi de yoktu ama bunu söylemeye gerek duymadım.

“Haklısın, Hıristiyanlığa mâl olmuş bir günü kutlamak, seni Hıristiyan yapmaz, bu kargo şirketinde çalışıp kilisenin misyonerlik hediyelerini götürmek de beni Hıristiyan yapmaz. Bu konuda fazla konuşup birbirimizi üzmeyelim. Hadi ezan okunuyor, gidip bi Cuma kılıp kendimizi arındıralım.”

“Sakın bana beş vakit namaz kıldığını da söyleme” dedim Nikolas Namık’a. “Yok, ya uzun yıllar Hıristiyanlar arasında kalınca onlar gibi sadece haftada bir gün ibadet edip, günah çıkartmaya alıştım. Onlar Pazar gidiyor ben de Cuma!”

Ondan sonra artık konuşmadık. Kızağı gözden uzak bir yere park edip. Camiden içeri girdik. İmam hutbeye çıkmış ve bir hadis okuyordu:

“Kim, kime benzemeye çalışırsa, o onlardandır.”

*[ izzet koçak ]
#sürrealisöyküler2