Yapabildiğim Kadar



[ YAPABİLDİĞİM KADAR ]*


Solondaki çalışma masamın başına geçtim.
Masa lambasına uzanıp yaktım.
Selim okuduğu kitaptan başını kaldırıp, öğle vakti masa lambasını neden yakıyorsun, diye sordu.
Alışkanlık işte, dedim ama lambayı söndürmedim.
Selim tekrar elindeki kitaba gömüldü.

Selim, bir kişiden çok bir ruhtu salonu dolduran.
Varlığını her zaman hissettiğiniz ama göstermeye çalıştığınızda gösteremediğiniz bir kişiydi.

Masanın ikinci çekmecesini açtım.
Mavi dosyanın üstünde duran öykülerden en alttakini çekip çıkardım. 
Üç dosya kâğıdı uzunluğunda bir kısa öyküydü.
Demlenme süresini tamamlamıştı.
Üzerindeki tarihe bakılırsa on beş gündür orada bekliyordu.

On dakika boyunca öyküyü birkaç kez okudum.
Bilgisayardan boş bir sayfa açıp öyküyü yeniden yazmaya başladım.
Bu yeniden yazma işine ‘çeviri’ adını veriştim.
Selim de bunu çok mantıklı bulmuştu.

İlk ham öykü yazarın kendi diliyle kaleme alınıyordu her zaman.
Sonraki yeniden yazımların tüm amacı onu okurun diline çevirmekten ibaretti.

Kendimi başarısız hissettiğim yer işte burasıydı.
Bu, okurun diline çevirme işini bir başkası yapmalıydı belki.
Yabancı bir dilden çeviriyormuş gibi.
Ama bunu benim yapmam gerekiyordu.

Yapabildiğim kadar!


[ İzzet Koçak ]*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder