Bukle’nin Kozalakları


Emre Ergin'e

Berberde sıra bekliyordum. İki koltuk da doluydu. Dışarısı yanıyordu. Cep telefonumu çıkarıp, esmiyor, diye tweet attım. Beğeni falan geleceği yoktu, yine kimsenin umurunda değildim. Berber bile unutmuştu beni, koltuktaki adamı usul usul tıraş ediyordu.

Çırak bir çay koydu önüme, çay altlığında Bukle Bay ve Bayan Kuaförü yazıyordu. “Çok mu düşündünüz,” dedim Asım’a. Berberimin adı Asım. Burada olduğumu hatırlasın diyeydi aslında bu soru. “Buyur, bir şey mi dedin  Selim?” diye döndü. “Yok,” dedim, “sesli düşündüm sadece.” Cevabı biliyordum uzatmadım. Bulke, Asım’la Leyla’nın kızlarının adı. Herkes çocuğuna işiyle ilgili saçma salak isimler koyunca bunlar da heves edip Bukle koymuşlar kızcağızın adını. Sonra da kızın adını iş yerlerine, iki yerleri var. Birini Leyla çalıştırıyor, bayan kuaförü, burayı da Asım; önce beraber yapmaya çalıştılar, tutmadı, burası Paris mi, tutmayınca ayırdılar.

Kemal dayı da sıra bekliyordu benim gibi. Gazetenin çengel bulmacasını almış, gözlüğünü burnunun ucuna indirmiş, kalemi ikide bir ağzına götürüp “hımm!” deyip bir şeyler yazıyor. “Selim, sen bunu bilirsin.” dedi bana. “İyi nitelik, uğur. Sekiz harfli, üçüncü harfi y, altıncı harfi n çıkmış.” Biraz düşündüm, bir şey aklıma gelmedi. “Bilmem ki Kemal dayı!” dedim. Dayı cevap bile vermedi, bulmacaya tekrar gömüldü.

Asım, raftan pahalı şişesi olan ama içerisine ucuz parfüm doldurduğu markalı şişeyi aldı elin/e. Bu sıranın bana geldiği anlamına geliyordu. Koltuktakinin üzerine parfümü boca etti. Koltuktan kalkana, saatler olsun, dedik hep bir ağızdan. Bazı şeylerin doğrusunu bilmenin bir kıymeti yoktur. Koltuğa kuruldum.

“Sakalları da alayım mı?” dedi Asım. “Yok,” dedim, “daha yara tam iyileşmedi.” Boynumdaki ameliyat yarasına dikkatlice baktı Asım, “Kabuk bağlamış.” dedi. "İyi görünüyor. İstersen makineyle toparlayayım.” diye ekledi. “Sen bilirsin,” deyip kafamı geriye attım. Asım tıraşa başladı. Sakalları topladı makineyle, makasla saçlara daldı.

Tıraşın ortasında Asım’ın aklına kozalaklar gelmişti. “Poşettekiler bizim kozalaklar mı yoksa?” dedi. “Evet,” dedim, “istediğin kozalakları getirdim.” Tıraşı bırakıp doğruca kozalakların olduğu poşeti eline aldı. Kozalakları tek tek çıkarıp baktı. Beğendiği yüzünden belli oluyordu. “Bukle, bunları çok sevecek.” dedi. Bukle, kızı Asım’ın, bilgisayarda mı ne görmüş, bunları boyayıp süs eşyası yapıyor. Dükkândaki raflarda bunlardan bir sürü var, alıcısı yok ama. Kız hevesli, bunlar da hevesini kırmak istemiyor.

Asım, geçen sefer getirdiklerimi kıza götürmek yerine mangal kömürünü tutuşturmakta kullanınca evde kız kıyameti koparmış. Leyla araya girmiş de Asım kızının elinden kurtulmuş. Tek çocuk, kıyamıyorlar tabii ki.

Benim tıraş bitti. Asım parfüme uzandı. “Gerekmez.” dedim, kalktım. Hep bir ağızdan saatler olsun aldım. Teşekkür ettim. Sırtımdaki penye sırılsıklam olmuştu. Kemal dayı bulmacayı bırakıp benim boşalttığım koltuğa geçti. “Bana sorduğun kelimeyi buldun mu dayı?” dedim. “Bulamadım, menemen gibi bir şey çıktı.” dedi.

Asım’a cüzdandan yirmi lira çıkarıp verdim. Çırak elindeki fırçayla üzerimizdeki kılları çırpıyormuş gibi ceplere vurup bozuk paraları şıngırdatıyordu. İki lira da ona verdim.

Dükkândakilere selam verip çıktım. Kemal dayı arkamdan, “Ne meymenetsiz herif şu Selim!” diyordu. Asım, “Öyle deme dayı iyi çocuktur özünde, ağır bir ameliyat geçirdi yüzünden daha yeni!” diye savunmaya geçmişti. Köşeye kadar gidip geri döndüm. “Kemal dayı!” dedim. Asım tedirgin oldu, gözlerinden belli. “Bulmacadaki kelime var ya,” dedim, “meymenet! Ben de olmayan şey işte!”



iz| Öykü Atölyesi

Emre Ergin’in Anahtar Kelimeleri: Meymenet, Kozalak, Bukle, Parfüm, Kabuk.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder