Bu Senin Öykün



Yasemin İşgör'e

Annesi içeri girmesine izin vermeden eline poşeti tutuşturdu. Poşettin içinde dört domates, üç köy biberi, bir baş soğanla bir kiloluk kaşarın annesi tarafından göz kararıyla ikiye bölünmüş yarısı duruyordu. Ağzını açmasına dahi izin vermeden eline on beş lira sıkıştıran annesi Cemal’i fırına yolladı.

Cemal son bir cesaretle, babam ne yapıyor, diye sordu. Onun işi varmış, dedi annesi, öykü yazıyormuş! Cemal içinden, her işe koştuğu oğlunun öyküsünü de yazsa keşke, diyerek merdivenlerden ağır ağır inmeye başladı.

Bisikletinin kilidini açarken annesi balkondan uzanmış. Bisikletle gitme, börekleri getirirken zor olur, demiş. Bir de poşete koyma, hamur oluyor, diye eklemişti. Cemal açtığı kilidi tekrar takıp poşeti sallayarak fırına yollandı.

Yeşiller Etliekmek ve Pide Salonu yazıyor olsa da levhasında orası mahalle fırınından başka bir şey değildi. Somun ekmek çıkarmıyor, lavaş yapıyorlardı sabahları sadece. Gün boyu etliekmek atıyorlardı.

Annesinin verdiği malzemeleri çırağa verdi. Çırak hepsini makinenin içine doldurup düğmeye bastı. Sebzeler ve peynir parçalanıp birbirine karıştılar. Böreğin içi hazırdı. Sırada kimse olmadığı için ustalardan biri tekneden hamur alıp açmaya başladı. Cemal, boş masalardan birine oturup izlemeye koyulmuştu.

Fırıncı, kaç tane olacak, diye sordu Cemal’e. Cemal bir düşündü, annesi bir şey söylememişti. Cemal her zamanki sayı olduğunu tahmin ediyordu ama bu kez böreği kötü yaptırırsa bir daha kendisinin fırına gönderilmeyeceğini düşünerek, yirmi tane, oldukça da gevrek olacakmış, annem öyle söyledi, dedi. Fırıncı bu malzemeden yirmi tane çıkmaz, en fazla on iki tane çıkar, fazlası yaparsak bir şeye benzemez, dedi. Annem yirmi lira verdi, kaç tane istiyorsa o kadarın parasını verir her zaman, on istese on lira verir, on iki isterse on iki lira verir, dedi Cemal. Fırıncı açtığı ocağın ağzını kapattı. Git annene sor gel, dedi fırıncı, o malzemeden yirmi böreğin çıkmasının mümkünatı olmadığını söylüyor usta de. Fırıncı ters çıkmıştı. Cemal yelkenleri suya indirip, ne kadar çıkıyorsa o kadar yapın, dedi. Ustalar tekrar çalışmaya başladı.

Bu sırada iki ihtiyar fırına geldi. Ellerindeki böreklikleri çırağa verdiler. Cemal’in yanındaki masaya oturup konuşmaya başladılar. Cemal, yaşlanmak ne kötü! diye geçirdi içinden. İhtiyarlar sanki Cemal’in kendileri hakkında düşündüğünü anlamış gibi ona dönüp gençliğin kıymetini bilmesini öğütlemeye başladılar. İhtiyarlar konuştukça açılıyor, hiç susmuyorlardı. Cemal neye uğradığını şaşırmıştı. İmdadına böreklerin fırından çıkması yetişti. Parayı verip fırından dışarı fırladı.

Elinde börekler eve giderken karşısına okuldan tanıdığı iki çocuk çıktı. Ellerinde yavru bir köpek vardı. Çocuklarla selamlaştı. Börek alın, dedi arkadaşlarına. Çocuklar birer dilim börek alıp teşekkür ettiler. Yavruyu yeni almışlar, bir ismi yokmuş. Böreklerin hatırına sanırım Cemal’e köpeklerine bir ad vermesini istediler. Cemal köpeğin adını düşünürken yolun karşısındaki kırtasiyenin levhasındaki “kontörlü telefon” yazısını gördü. Kontör neydi bilmiyordu ama havalı geldi. Köpeğin adını Kontör koydu. Çocuklarda ismi sevmişlerdi. “Kontör gel oğlum!” diyorlardı durmadan. Oysa Kontör dişiydi, bunu hiçbiri bilmiyordu.

Eve vardığında annesi nerede kaldın, diye kızdı. Ne kızıyorsunuz, dedi Cemal. Fırın mı cami mi belli değil. İki tane vaiz oturtmuşlar masaya, gelene geçene vaaz ediyorlar saatlerce. Fırıncılar da onları onaylayacağız diye işi ağırdan alıyorlar, dedi. Babası mutfağa girip bugünkü vaazın konusu neymiş, diye sordu. Cemal, gençleri kıskanan ihtiyarların onlara çektirdiği eza ve cefa idi vaazın başlığı, dedi. Babası gülümseyip masaya geçti. Zeki çocuktu ama kıymeti bilinmiyordu.

Annesi salata yapmış, ayran çalkalamıştı. Peynirli börekler enfes kokuyordu. Kaç tane çıktı, diye sordu annesi. Usta yirmi yapalım dedi ama ben izin vermedim. On iki tane yaptırdım zorbela, dedi Cemal bıyık altından gülerek. Manyak mı bunlar, dedi annesi, on böreklik malzeme gönderiyoruz, yirmi yapmaya kalkıyorlar. İyice paragöz oldu millet, diye söylenmeye başladı.

Kesin öyledir, dedi babası. Cemal’in yine bir şeyler karıştırdığını hissetmişti. Cemal konuyu değiştirmek isteyerek, kontör ne baba? diye sordu. Bugün arkadaşların köpeğine verdim bu adı ama ne demek olduğunu bilmiyorum. Kırtasiyenin kapısında yazıyordu. Havalı geldi, dedi. Eskiden cep telefonu yokken kırtasiyeler falan sabit telefonlarına bir sayaç taktırırlardı, süreyi ölçer konuştuğun kadar para öderdin, o sayaca verilen isim, dedi babası. Bir köpeğe her halde konulabilecek en son isimmiş, diye söylendi Cemal ama koyduğu isimden de memnundu.

Börekleri yediler. Annesi sofrayı topluyordu. Cemal’in babası bilgisayarın başına geçti. Baba benim de öykümü yazsan olmaz mı, dedi Cemal babasının yanında dikildi. Babası gülümseyerek. Bu senin öykün zaten Cemal, dedi. Gel beraber okuyalım, diyerek Cemal’i yanına oturttu.




iz| Öykü Atölyesi

Yasemin İşgör’ün Anahtar Kelimeleri: Fırın – Vaiz – Kontör – Mümkünat – Tahrif.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder